Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama benim birlikte Ardahan Barosu’nu kurduğum ve şu an Prag’ta büyükelçimiz olan Türk ceza hukuku profesörü, diplomat ve eski Türkiye Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu’ndan sonra adeta gündemde düşen, unutulan Türkiye Barolar Birliği gibi, kent konseylerinin de son aylarda hatta yıllarda denecek bir duruma düşüp, çok gündeme gelmediğini ve unutulduğunu düşünüyorum.
Bilmiyorum ama bir gazeteci olarak ben öyle görüyorum. Sanırım siz de dikkat etmişsinizdir. Ya da bu yazıdan sonra “He ya, evet ya, hiç düşünmedim; doğru diyorsunuz… Gerçekten daha birkaç yıl önce hep gündemdeydiler. Nereye gitti, hangi renge boyandı bu kent konseyleri?” diyeceksiniz.
Evet, bugünlerde kongre heyecanının yeniden yaşandığı barolar gibi, seçimi aldığı yerlerin mavi renklerle büründüğü CHP’li belediye sayısı arttıkça heyecanlanan ve art arda kurulan kent konseylerinin de uzun süredir ortaya çıkmadığını, kendilerinden beklenen işlevi yerine getirmeyip, sarılaştığı iddia edilen sendikalar gibi onların da mavileşip ortalıkta görünmediğini, gündeme gelmediğini; hatta öyle bir kurumun olup olmadığı bile konuşulmadan tartışılmadığını siz de farkında mısınız?
Hâlbuki kent konseyi denildiğinde, kentteki önemli aktörleri bir araya getiren, başta belediyelere olmak üzere bulundukları kentlere akıl veren bir platform olan kent konseylerinin de sarılaştığı iddia eden sendika ve STK’lar gibi mavileşip, sessiz sedasız yaşananları izlemekle iş yapıyorlar. Ya da maddi, manevi bağlı bulundukları belediyelerin başkanlarından çekinip sustular. İşlerine, ihalelerine, iş bekleyen yakınlarına bakıyorlar.
Ama bildiğim kadarıyla kamu kurumlarının, sivil toplumun, meslek örgütlerinin, siyasi partilerin ve muhtarların temsilcileri, kent konseylerinde bir araya geldiği ve beyin fırtınası yaparak hazırladıkları plan ve projeleri ile gündeme gelen kent konseylerini gören var mı? Evet, sözde ve özde her türden farklılığa açık olarak bir kentin büyük buluşma arenası olmasına karşın, hemşerilerim Ardahanlıların da yoğun bir şekilde yaşamlarını idame ettiği, ticari ve siyasi arenasının da görünen yerlerde olduğu İstanbul Esenyurt’ta başta olmak üzere birçok yerde, kentte, ilçede, kasabada yok gibiler.
Dışlayıcı ve ayrıştırıcı olmak yerine, olabildiği kadar çok kapsayıcı olma ilkesine dayalı olması gereken kent konseylerinin neden bu durumda olduğunu sorduğumuzda ise, hukuki ve maddi dayanağının belediyelere bağlı olmasının bu olumsuz durumda etkin olduğu belirtiliyor. Bunun yanında, kent konseylerinin başında olanların yerel iktidarın imkânlarından faydalanma, kendi siyasi ve ticari gelecekleri düşüncesiyle hareket etmesinin bu olumsuzluğa olumsuzluk katmasında etkili olduğu da ifade ediliyor.
Belediye başkanlarının çağrısıyla oluşan kent konseylerinin, belediyelerin bir birimi, müdürlüğü veya uzantısı olmayan ve sivil bir oluşum olduğunu unutanların unuttukları bu durum, son aylarda kendini iyiden iyiye hissettirmekte; başta memleketim Ardahan’da ve Ardahanlı hemşerilerimin yoğun yaşadığı, 57 vilayetten büyük olan, metropol içinde metropol durumuna gelen İstanbul’un en büyük ilçesi Esenyurt’a olmak üzere birçok kentte kendini göstermekte.
Demokratik katılımı kolaylaştırmak ve geliştirmek amacıyla kurulan kent konseyleri, en önemli kurumsal katılım aracı olmasına karşın, “bana ne” diyen ve “Boş ver, bana başkan desinler, makam arabam var, ben işime bakayım, başkanla iyi olayım” diyerek etkisiz kalan idareciler yüzünden mi bu olumsuzluğu yaşamaktalar, bilemem. Ama merak etmiyor da değilim.
İçeriğinde, kuruluşuna ve amaçlarına bakıldığında, temel işlevleri, kentteki çeşitli aktörlerden oluşan bileşenleri ve paydaşlarıyla kentteki sorunları ortak akılla tartışmak; farklı paydaşlar arasında uzlaşma ortamları sağlamak; kamu kurumlarıyla toplum kesimleri arasında yeni köprüler ve diyalog kanalları kurmak; demokratik katılımı geliştirmek ve sivil toplumu güçlendirmek olan kent konseyleri, kentte gönüllü dayanışmayı harekete geçiren bir kurum olmasına karşın, nedense son aylarda özellikle oy aldığı kentlerin haritada mavileştiği, DEM destekli CHP’nin kazandığı son yerel seçimden sonra ortada gözükmüyorlar.
Tüzüklerinde olan temel işlevlerini hayata geçirebilmek ve katılımı sağlamak için, bir iç organizasyona sahip olan ve kentteki çeşitli kurumların temsilcilerinin üyeleri olduğu kent konseyleri, içinde bulundukları kentlerdeki sorunların, fikirlerin ve projelerin geniş biçimde tartışılacağı ilk yer, çalışma grupları olmasına karşın, başta üyelerin olmak üzere toplumun talepleri, eğilimleri ve kentin öncelikleri doğrultusunda basın ve medya ile iletişim dahil pek çok çalışma grubu kuramadıkları da görülmekte.
Yani kısacası, sarılaştığı iddia edilen sendika ve STK’lar gibi, başında olduğunuz ilin valisinin, ilçenin kaymakamının kim olduğunu sorduğunuzda adını bilmeyen, başta yöneticilerinin belediyelerin koridorlarında tur atan mavi renge bürünen kent konseylerimiz var yok gibiler.