Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

HADİ GÜLÜMSE ARDAHANLI HEMŞERİM..

Bu haberin fotoğrafı yok

Bundan bir kaç yıl önceydi; Bursa dönüşü vapurda hayvan severin biriyle tanıştım. Biraz sohbet ettik.
Laf martılardan açıldı, derken hayvanlar alemine daldık…
Belli ki adamın bu konuda bi hayli bilgisi var.
Sonra laf arasında anladım ki; bir hayvan severmiş!
Adam hayvan hakları konusunda konuştukça konuşuyor…
Nerdeyse bütün insanları hayvanlara karşı tavırlarından dolayı alçak, şerefsiz, hain ilan edecek…
Ama doğrusunu söylemek lazımsa, adama biraz da kıl oldum. Yine de dedim ki kendi kendime; daha önce hiç hiç hayvan hakları savunucusuyla tanışmadım. Bari biraz sohbet edeyim…
“Birader helal olsun sana, demek bu kadar kedi ve köpeğe bakıyorsun?” dedim…
Bizimki mahcup bir yüz ifadesiyle gülümseyerek “evet” dedi. Keşke evet demekle kalsa, adam otomatik tüfek gibi, daha merhaba bile demeden konuşmaya bi başladı durmak nedir bilmiyor…
Dedim ki buna;
“Yani normalde ne iş yapıyorsun?”
“Pet shop mağazam var” dedi…
“Pet şop mu?”
“Evet..”
Daha çok şaşırmıştım…!

“Peki bir hayvan sever olarak nasıl hayvanları kafeslere koyup satıyorsun?” dedim.
Adam gayet rahat; “Ben dedi, Hayvan satmıyorum ki, hayvanların yemlerini ve aksesuarlarını satıyorum”…
Artık kendisine; “Ne fark eder sen hayvanları sevmiyorsun, işin reklamını yapıyorsun” dememe fırsat kalmadan, adam konu üstüne konu açıyor.

Ben sözünün bitmesini bekliyorum ki, o arada bir cümle kurayım, ama ne gezer.. adam makinalı tüfek gibi saydırıyor!
Bir ara boşluk buldum, yıllarca gazetecilik yapmanın verdiği heyecanla, dur dedim şu bizim sorulardan bir kaç tane sorayım…
“Peki dedim, İnsan hakları konusunda ne düşünüyorsun? Görüyorsun ülkenin halini!”
Bunu dememle bizimkinin rengi benzi gitti.

Bakışları tuhaflaştı…
Bana sorduğu ilk soru şu oldu;

“Nerelisin?”
Ben mevzuyu çaktım tabi!

İşi anlamak için “Diyarbakırlıyım” dedim. (Aslında değilim)…
Adam önce bir oturuş şeklini değiştirdi, yüz hatları değişti:

“Yao hemşerim sen ne diyorsun Allah billah aşkına? Ne insan hakları, ne demokrasisi? Bunlar dış güçlerin kışkırtması, bunların çoğu bölücülerin ve Feto’nun uydurması. Sen ne insan haklarından bahsediyorsun?”

Adam durmuyor, durdurmak mümkün değil, hay babasını yaw, ne belaya düştüm…

Tam araya gireceğim adam bi türlü susmuyor. Arada bir bana bakarken hızla gözlerini kaçırıyor, sanki benimle değil de, karşısında bir kalabalık varmış gibi yüksek sesle konuşmaya başladı.

Nerdeyse çevresindekilere; ‘yaw ne duruyorsunuz, gelsenize bu haine haddini bildirelim’ demeye getiriyordu…
Etrafa şöyle bir baktım, vay canına, vapurun yarısı bize bakıyor…
Konuyu değiştirmek için dedim ki: “çoluk çocuk?”…
Adam öylesine kaptırmış ki, beni duymuyor bile.

Bu arada bir ton şey konuşuyor. Ben tekrar aynı soruyu sorunca;

“Üç… iki kız bir oğlan”…
Hazır fırsat bulmuşken üst üste sordum:

“Memleket neresi?” dedim, çünkü adamın şivesi pek de Bursalıya benzemiyordu.

“Ardahanlıyım” dedi…
Şaka mı?
Az daha şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım.

Oysa adamdan ‘Bursalıyım’ demeyi bekliyordum.
Yaw adam resmen benim hemşerim çıktı…
Adam iyice ilgimi çekmeye başlamıştı. Allah kahretsin artık Ardahanlıyım da diyemiyordum…
Dedim ki;

“Ardahan’ın neresinden?”
“Sen oraları biliyor musun?”
“Ardahan’da askerlik yaptım” dedim. İlçe isimlerini filan sayınca biraz da Ardahan’ı anlatınca, bizim ki emin oldu.
Bu sefer azıcık daha sesini düşürmüştü…
“Neresinden?” dedim?
“…..” dedi…
Bir ara ikimiz de sustuk…
Ben aslında ona başka ne sorabilirim diye düşünürken bizim ki, “Bak güzel hemşerim, böyle insan haklarına, minsan haklarına fazla kafa yorma. Bölücülerin Feto’cuların ağzıyla konuşma, Allaha şükür bizde her şey var, insan haklarına şuya buya da gerek yok! Sen rahat dursan kimse senin hakkına bir şey demez, insan hakkı falan da şey olmaz. Anladın mı güzel kardeşim?” Dedi…
“Ama” dedim…
“Aması maması yok Diyarbakırlı hemşerim, bak benim de aslım Kürt!

Ben Kürd’üm diye kimse bana bir şey diyor mu? Sen Kürt’sün diye burada niye ev aldın, bunu niye yaptın diyor mu? Sen rahat dursan, ortalığı karıştırmasan sorun olmaz!
“Ama beyefendi şimdi bakın…”
“Sen rahat durmazsan, ona buna alet olursan, tabi kim olsa şey etmez. Ben anlamıyorum hemşerim. Yani Biz Türkiye cumhuriyetinde yaşıyoruz. Ha Kürtçe konuşmuşuz, ha Türkçe ne fark edecek?”
“Ama bakın beyefendi…”
“Bir dakika güzel kardeşim, durmadan sözümü kesiyorsun. Böyle olur mu?… Şimdi misal diyelim ki, sen benim iş yerime geldin bana Türkçe dedin ki, bana bir kilo kedi maması ver, ben sana mama yerine köpek tasması mı vereceğim?

Yok… çünkü aynı dili konuşuyoruz!
Yani şimdi sen Kürtçe desen ben de bilmiyorsam ne olacak? Tercüman mı gezdireceksin? Sen bir Türk’e sen de ille de Kürtçe mi öğren diyeceksin?
Yahu böyle saçmalık olur mu?
Yada sen benden Kürtçe yem istersen, senin bir kilo yemin iki kilo mu olacak? Yoksa boyun mu uzayacak?

Ya da sana Kürtçe konuştuğun için madalya mı takacaklar?

Yoook…

Sen yine aynı sensin.

Haa sen kalkıp ben böyle konuşayım, şunu yapayım, bunu yapayım dersen kusura bakma ama, kimsede onu şey yapmaz. Tamam mı güzel kardeşim?”

Adama şöyle bir alıcı gözüyle baktım, sadece gülümsedim!
Buna dedim hiç bir söz kifayet etmeyecek!

Aslında bir an kendimi çok kötü hissettim.

Bir an Kürt-solcu damarım kabardı ama boş verdim…
Şu işe bak beni en çok acıtan da adamın “ben de Kürd’üm” demesi olmuştu!
İşin orasını bir türlü hazmedemiyordum!
Ve ben ağzının payını verememiştim!

Hatta ağzımı dahi açamamıştım…
O yüzden kendime çok kızdım.

Neden o lafları boğazına tıkmamıştım ki?

Neden?
İlginçtir…bu kaçtır oluyor, her nedense benim böyle insanlara gücüm yetmiyor. Onların dehası karşısında kuracak cümle bulamıyorum.

Çünkü; hiçbir işe yaramayacağını biliyorum!
İnanılmaz öfkeleniyorum…
Hatta böyle zamanlarda bu tür düşürülmüşlük karşısında konuşmayı bile unutuyorum…
Ne diyeyim; insanlık onuru bu denli ayaklar altına alınmışken kılı dahi kıpırdamayan böyle bir hayvan severden(!) insan sevmesini bekliyordum…
Ama olmuyor işte…
Bir insan olarak başka ne yapabilirdim ki?
Hatta be söyleyebilirdim ki?
Çünkü; kurduğu alakasız cümlelere nasıl cevap verebilirdim ki?
Aslında o orada boynundaki tasmayı bana da takmaya çalışıyordu!
Başaramayınca bu kadar saçmalamıştı…
Ona yaptığım en iyi şey; o konuşurken gülümsemem olmuştu!
Gözlerinin içine içine bakıyordum.

Fark ettim, durmadan bakışlarını kaçırıyordu…
Onun için sözlerinin ardı arkası kesilmiyordu..
Onun için şuursuzca, saçma sapan cümleler kuruyordu…
Daha sonra düşündüm; başka ne yapabilirdim?
Cevabım yine aynı oldu; gülümse…