Çeşitli umutlarla yeni bir yıla ilk adımı attığımız şu dakikalarda günlük gelişmeleri, ülke ve dünyada yaşananları anlamak, okumak ve değerlendirip, ele alarak yorumlamak için yılın ilk yazısını yazmaya çalışırken giden yılda kalan bir çok şeyi de hatırlar ve puan vermeye çalışırım kendimce..
Ve hatırladıklarımızın başında geçen yılın aslında ömrümüzden 365 günü aldığını ve bir çok şeyi de bizden çaldığını anlamaz, umutla ” Mutlu yıllar” diye ‘al/yapıştır’ lı hazır satırlı gelen onca söze mesajlarla yeni yılı sevinç naraları atarak, bin bir sevinçle karşılarız, saf duygularla ya da aptalca..
Ve en önemlisi var/yoku tartışırken geçen yılın büyük ikramiyesinin de bir çok fabrika, köprü, yol gibi özelleştirildiğini hatırlamadan ”Ne yapalım kardeşim bilet satılmış ama talihlisi ortada yok” denerek verilmediği elimizdeki piyango biletine bağladığımız umudunda geride kalan yılda çekip, gidenler gibi yok olup gittiğini anlamayız, yanımızda, çevremizde, kalbimizde olanları düşünmeyerek..
Aslında bir yılı değil, bir ömrü geride bıraktığımızı ve biten yılla birlikte gelen yılın bizi kaçınılmaz sona doğru götürdüğünü de anlamadan ” Ha var, ha yok” dediklerimiz gibi namuslu/namusuz edebiyatı ile mücadele verdiğimiz şu dünyada geride kalan bir yılı daha bitirirken geçen yıllarda olduğu gibi geride kalan yılda da yani 2024 yılında da hep birilerini suçlarken aslında kendimizin o yılı ve de o yıl gibi geride kalan yıllarda ne kadar dürüst, ne kadar namuslu, ne kadar namusuz olduğumuzu da es geçer, oralı olmayız, “‘Geride kalan yılda olmadı, gelen yılda olur” umudunu safça taşımaya devam ederken..
Ve geride kalan yıllara o puanları verirken bir öz eleştiridir işin aslı. O öz eleştirinin de, ‘Ne yaptık da, ne yaşadık da onca yılı geride bıraktık.?” olması gerekmez mi? Ve yine acısıyla tatlısıyla geçti bir yıl der es geçeriz, sevdiğimiz oncasını kara topraklara gömdüklerimiz gibi..
Ve; ” Hayal kırıkılıklarımız, aldatılmışlıklarımız mı bizi yeni yıla güvensiz baktıran?” diye de düşünmeyiz..
Çünkü kalben, ruhen, fizikken tükenmişliklerimiz mi giden seneden bizi soğutan diye de düşünmeyiz ”Var/Yok-Namuslu/Namussuz” diye suçlu ararken..
Belki de çok güvendiklerimiz bizi yarı yolda koymasaydı bu kadar ruhsuzlaşabilir miydik geride kalan yani geri gelmez olanlar gibi çekip, giden yıldan…
Oysa; Ne çok umutlar beslemiştik, yıllarca polyannacılık oynamış, mutluluğun resmini çizmiştik..
”Geç kalmışlıklarımıza rağmen, hak etmeyenlerle yola devam edişliğimiz. oyun içinde oyununun üzerimizde oynanmasına izin vermeye devam ederken..
Hem de onca namusszuca işler yaptığımızı unutup, toplum için ‘çok namuslu’ rolü oynamaktan öteye gidememişliğimizi kendimize bile sormaktan korkarak, çaresiz ve aciz olduğumuzu düşünmeden..
Ve aslında çok suçlu yok, bir suçlu var ortada..
Oda kendimiz.
Çünkü namuslu, namussuz ayırt etmeden safça ya birine bağlanır ve o saf, samimi, temiz duygularımızı teslim ettiklerimizin yani çokta namuslu olmayanlara hala namuslu tesellisiyle kalben kör bakarak kendimizi teslim ederken, ‘nerede yanlış yaptık? diye bir soru sormak bile aklımıza gelse de kendimize bile o soruyu yani ‘Ben ne kadar namusluydum?’ diye sorma cesaretinde bulunmayız.
Ve, ” Niye bize öğretilmedi, geride kalan ve gelen yılda da namus hırsızlarının kol gezdiği bir dünyadasın?” denilen soruyu sormadan, cevabını aramadan onu da çok anlamaz kendimize cevap veremeyiz..
Çünkü, namussuzlar, oyuncu, düzenbaz, sahtekarların canımızı yaktıktan, duygularımızı körelttikten sonra geride kalıp, çekip giden yıl gibi hiç hatta piç olduklarını geçte olsa anlarız..
Bilmem ama sanırım biz de, var/yoku ve namuslu/namussuzu ayırt edemeyecek kadar saf ya da körüz, ‘Hoş geldin yeni yıl’ diyerek teselli ararız..
Yine de umutlansak mı bilemedim?!.
Ama onca namuslu/namussuza rağmen bu gelen yıldan da umutsuzum..
Çünkü umutlarımızın yeşereceği gerçeği bile korkutuyor insanı.. Çünkü roller biçilmiş, tezgahlar kurulmuş varla/yok arasında yaşarken kalpleri korumalı mıyız bilmiyorum.
Yeni umutlar, sevinçler, naralar artık bana neşe vermiyor onca namussuz varken ortalıkta…
Yani sahtecilikten öteye gitmiyor boş suratlar, ‘Her şey boş..’ diyerek..
Ama Gerçek olan tek bir şey var..
O da; Namussuzlar kadar namuslu olmaya gayret edenler oldukça diyerek insanın yaşam kaynağı olan umuda sarılmak kaybolan, kayıp ettirilen güce yeniden enerji vereceğini unutmadan..
Yani yok öyle onca namussuzlara, namussuzluklara teslim olmak, umutları yitirip, karanlıkta savrulmak ve ‘Unutma, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak” sözünü anımsarız. Zira bir yerde yaşam varsa orada umut da vardır. Umutlarımız yine de hiç tükenmesin. umutsuz yaşam yalan çünkü..
Ve yine de hoş geldin 2025 diyelim, umudumuzu kaybetmeden..