Fikirler, tarih boyunca insanlığın gelişimine yön vermiştir. Ancak bazı fikirler zamanla eskiyip yok olabilirken, bazıları evrim geçirerek günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu durum, bize şu soruyu sordurur: Fikirler gerçekten ölür mü, yoksa sadece şekil mi değiştirir?
Fikirler, toplumların ve devletlerin yönünü belirleyebilir. Ancak bazı fikirler, sadece olumlu etkiler yaratmakla kalmaz, aynı zamanda derin ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açabilir.
Örneğin, endüstriyel devrimle ortaya çıkan kapitalist fikirler, ekonomik büyüme sağlarken, aynı zamanda işçi sınıfının kötü çalışma koşullarına ve büyük toplumsal eşitsizliklere neden oldu. Bugün de bazı ideolojiler, sosyal medya aracılığıyla hızla yayılarak toplumsal kutuplaşmaya yol açabilir.
Bu durum, fikirlerin sadece yayılmakla kalmayıp, toplumsal yapıları ve ekonomik sistemleri nasıl dönüştürebileceğinin bir göstergesidir.
Terör örgütleri de bir fikir ile var olmuştur değil mi? Devletlerin terör örgütü olarak adlandırdığı yapılar, ideolojik hedeflerini gerçekleştirmek için bu tür fikirleri araçsallaştırabilir.
Küçük bir odadan çıkan bir fikir, büyüyerek kitle haline gelebilir. Bu tür fikirler bazen ideolojik bir mücadele aracı haline gelir, bazen de ekonomik ve siyasi güç kazanma amacı güder. Radikal grupların ortaya çıkışı ve toplumsal etkileri, fikirlerin ölümünden çok, onların şekil değiştirerek toplumsal dinamiklere nasıl etki ettiğinin bir örneğidir.
Türkiye’de 1990’larla birlikte daha belirgin hale gelen “Devlet içerisinde devlet” (Derin Devlet) terimi, resmi devlet yapısının ötesinde, genellikle gizli ve etkili olan bağımsız yapıların varlığını ifade eder.
Bu kavram, devletin resmi kontrolü dışında hareket eden güç odaklarını içerir. Gizli servisler, istihbarat teşkilatları, terör örgütleri, militan gruplar, paralel güç merkezleri, güçlü aileler ve etkili sivil toplum örgütleri bu yapılar arasında yer alır.
Bu gizli veya paralel yapılar, ekonomik ve toplumsal etkilerini çeşitli yollarla ortaya koyar; kara para aklama ve rüşvetle güç kazanabilir, toplumsal destek bularak resmi güçleri zayıflatabilir veya devlet politikalarını manipüle edebilir.
Bu yapıların varlığı, devletin görünür yapısının ötesinde, toplumsal ve ekonomik dinamikler üzerinde önemli bir etki yaratır ve resmi devlet yapısının işlerliğini karmaşıklaştırabilir.
Devletlere hiçbir şey olamayacağını bilsek de fikir ve ideolojilerle ağır toplumsal sorunların ortaya çıktığını ve bunun geçmişten günümüze gelen fikirlerin neticesinde olduğunu gösteriyor. Ekonomik krizler, toplumsal eşitsizlikleri derinleştirir ve siyasi istikrarsızlık yaratır. Bu bağlamda, ekonomik buhranlar sadece finansal zorluklarla sınırlı kalmaz, aynı zamanda toplumsal yapının da çökmesine neden olabilir.
Bu yazıyı neden yazdığımı düşündüğümde, birkaç gündür gündemi sarsan Diyarbakır’daki Narin olayı hariç hiçbir şeyi takip edemediğimi fark ettim.
Sezgin Baran Korkmaz ve Fatih Altaylı röportajını çalıştığım iş yerinin bilgisayarında kulaklıkla dinledikten sonra yazmaya karar verdim. Uzun süredir bir yazı kaleme almadım ve bu süreçte toplumsal olaylara ve fikirlere dair derinlemesine bir analiz yapma ihtiyacı hissettim.
Röportajda bahsedilen suçların ve paraların bu işin sadece birkaç kişiden ya da birkaç zamandan ibaret olmadığını, bunun fikirlerin ve toplumsal yapının neticesinde evrildiğini ve kitleler halinde değişerek devam ettiğini görüyorum.
Yaşanan bunca kötü olayın içinde, toplumun büyük bir kesiminin bankalar ve ağır yaptırımlarla devam eden vergi denetlemelerinin en çok zorlayan kısmı olduğunu, küçük ticari firmaların ekonomik çöküş yaşadığını, çevremde gördüğüm firmaların çalışanlarına maaş gecikmeleri yaşattığını gözlemliyorum.
Büyük bir toplumu kendi özlerinden çıkarıp zenginlik aşkıyla kötü işlere sürükleyen devletler, iktidarlar ve muhalefetler, sosyolojik olarak kaldırılamayacak yükler edinmektedir.
Çocuklar, gangster olma heyecanıyla uyuşturucu ve mafyatik rollere bürünürken, cesareti olmayanlar kumar yoluyla küçük paralar kazanmanın peşinde koştuğunu görmekteyiz. Bunun sonucunda eşit gelir dağılımı olmadığı için kredi kartları ellerinde, nakitleri ailelerinin paraları ve ruh halleri patlama yaşıyor.
İzlediğim videoda Türkiye’de hain, FETÖ’cü olan ama Amerika’da o kadar suçlamalara rağmen mükemmel bir hayat yaşayan Sezgin Baran Korkmaz’ın dikkat çeken bir sözü ise, “Dedemin babamın zengin olmaması benim zengin olamayacağım anlamına mı geliyor?” şeklindeydi.
Korkmaz, Kars’tan gelip 22-23 yaşında iş hayatına başladığını anlatırken, bu ülkede yaşayan baba ve dededen zengin olduğu anlatılan kesim haricinde hangi gencin, siyasete, terör örgütlerine, dış güçlere, rüşvete, torpile, dayıya, dedeye veya ithamlara bağlanmadan zengin olabildiğini araştırmasını isterim.
Bakanlarla poz verip lüks araçlarında fotoğraf çektirenlerin, normal bir işe girmek için canla başla çalışan, bu ülke için doğru fikirleri olan çocukların, gençlerin ve insanların önüne geçtiğini bilmesini isterim.
Sonuç olarak, fikirler belki görünüşte değişir, ancak toplumsal ve ekonomik dinamiklerdeki etkisi her zaman devam eder. Devlet, her zaman 18 yaşında kalır, ama biz gençler Türkiye’nin gerçekleriyle yüzleşir, çocukların, kadınların ve hayvanların öldürüldüğüne şahit oluruz.
Haksız kazançlarıyla gününü gün edenlerin gözleri önünde yaşam kalitemiz her geçen gün daha da zayıflar, iyi fikirlerimizden uzaklaşır ve kötü fikirlere ait oluruz. Pek çoğumuz, sorunlarımız arasında bir fikir bile bulmakta zorlanırız.
Bazı fikirler ölmez; bizler ya başkalarının kötü fikirleriyle ya da fikirsiz bir şekilde ölüme mahkum oluruz. Bu da bize, fikirlerin yaşamın her alanında ve her koşulda nasıl etkili olduğunu ve bu etkilerin ne kadar derin ve kalıcı olabileceğini gösterir.