36 yıla yakındır kesintisiz yazdığım günlük yazılarımdan birini daha yazmaya hazırlanırken, yorulan dizlerimin üzerinde bulunan bilgisayarımın ekranının sağ alt köşesine gelen sinyale bakıyordum.
Tam o gelen mesajı okurken yanımda bulunan ve benden beter yorulup, ‘değişmeli’ denen ama bir hayli çok para istendiği kırık ekranı bazen açılıp, bazen açılmayan telefonum çalıyordu.
Arayanın geçtiğimiz gün belediye başkanını TEMPO TV’de canlı olarak yayınladığımız ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı programımıza konuk ettiğimiz İstanbul Esenyurt Belediyesinin Basın Bürosuydu.
Ve Esenyurt’un Prof. Belediye Başkanının biz gazetecileri asıl adı ’24 Temmuz: Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’ olan ama ’24 Temmuz Basın Bayramı ve Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü’ diye adlandırılan aynı gün dolaysıyla makamının olduğu belediye binasında sabah kahvaltısına davet ettiğini belirtip, bu programa katılıp, katılamayacağımızı, katılmamız halinde kaç kişi ile katılabileceğimizi sorup, Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in gazeteci meslektaşlarımla birlikte yapacağı kahvaltıya davet ediyordu.
Bu nazik davet kırmayıp, kabul edip, geleceğimizi belirtikten sonra yeniden bilgisayarın sağ köşesine gelen maille dönüyor ve belediye başkan yardımcılığı yaptığı döneminde kendisiyle bir görüşmede cep telefonunu isteyip, aldığımdan olacak ki numarası telefon rehberimde bulunan ama AGC/ARSİAD olarak aylar öncesi istediğimiz randevuyu kendisinden hala alamadığınız CHP’li İstanbul Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel’den geldiğini görüyorum.
Esenyurt Belediyesinden gelen telefondan sonra maili açıp okumaya başlarken, ben dahil bir çoğumuzun yaşanan ekonomik sıkıntılar dolayısıyla zor şartlar altında geride bıraktığı Kurban Bayramının ardından biz gazetecilerin olduğu söylenen ama gazeteciliğin üzerinden sallanan ekonomik, siyasal ve sosyal sansür kılıçları dolaysıyla hiç tadını alamadığımız bayramın en azından bazı yerel yöneticiler tarafından hatırlandığını da anlıyordum.
Ve gelen mesajın bu ülkede ve dünya genelinde yaşananların tatsızlaştırdığı bayramların en zoru, yani biz gazetecilerin bayram günü olarak ilan edilen ’24 Temmuz Basın Bayramı ve Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü’ dolayısıyla sansürlerden dolayı ne yazacağını şaşıran biz gazetecilerin olmayan bayramımı kutladığını görüyor, ‘Gazetecinin, basının önemini ve biz gazetecilerin değerini bilen idarecilerimiz de hala varmış, çok şükür’ diyerek kendimce gülümsüyordum.
Başkan Gökhan Yüksel’in Şehr-i eminliğini yaptığı ve bu gidişle seçmeni olacağımız görülen Kartal’da bulunan evimin balkonunda, açıp okuduğum mesaja baktığım esnada aynı bilgisayarımın arka kısmında açık olan ve yine bir gazeteci yazar, fikirlerini sansürlemeden, cesurca yazılar yazan bir lider olan ve şu an hakemliğinin yanı sıra dağcılığı da başarıyla yapan dağcı oğlu Doğu’nun zirvesine bayrağını dikmek için şu an orada olan ve bir kez daha mücadele edip, 2. kez tırmandığı 7 bin 134 rakımlı Kırgızistan-Tacikistan sınırında bulunan dünyanın en yüksek dağlarından biri olan dağa verilen Lenin’in belgeselini anlatan YouTube videosunun bittiğini, bu videonun hemen ardından sırada olan diğer videonun geldiğini de görüyordum.
Yeni YouTube videosunun ‘Mustafa Kemal Atatürk hayatının belirli dönemlerinde gizli isimler kullanmıştır’ sesiyle bir anda durup, ‘bu kadar da tesadüf olmaz’ diyerek, gelen mail ile belgesele bir göz atıp, yeniden yazıma devam ediyordum.
Ve Başkan Gökhan Yüksel’in biz gazetecilere yönelik ele aldığı mesajını okurken aynı anda izlediğim Lenin belgeseli ardından gelen videoda bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün de bir gazeteci olduğunu ve benimde,10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününde mi, Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Gününde mi, 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Gününde mi, 21 Ekim Bağımsız Gazetecilik Gününde mi yoksa 2 Kasım Gazetecilere Karşı İşlenen Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Gününde mi bilmem ama bu günlerden birinde ‘Gazeteci Atatürk’ başlıklı bir yazı da yazdığımı da hatırlıyordum.
Geçtiğimiz Mayıs ayının 9’unda ele aldığım yazımı bana hatırlatan bu videoyu dinlerken aynı Atatürk’ün milli mücadele esnasında verdiği mücadelesinde kendisine birçok gizli isimler verip, gazetecilik yaptığını okuduğum kitaplardaki satırları yeniden okumuşcasına bu kez daha sesli dinliyor, öğreniyordum.
Çünkü aynı Atatürk’ün 1911 yılında gizli görevle gittiği Libya’da İtalyanlara yakalanmamak için Trablusgarp’a giderken ‘Gazeteci Şerif bey’ takma adıyla kendisine pasaport çıkardığı ve Millî Mücadele esnasında ise yine adını değiştirip, ‘Nuh’ takma adıyla toplumu ve idarecileri yönlendiren önemli yazışmalar, yazılar yazdığını daha önce okuduğumu da hatırlıyordum.
Yıllar önce sararmış kitap sayfalarında okuduklarımı bu kez sesli anlatan aynı videoda Atatürk’ün 1937 yılında Hatay konusunda yavaş hareket ettiklerini düşündüğü mücadele arkadaşlarına yönelik olarak ‘Asım Us’ adıyla yine gazetecilik yaparak ağır mı, ağır yazılar yazarak, İsmet İnönü ve Celal Bayar’ı uyardığını ve ellerini çabuk tutmaları konusunda teşvik etmiş olduğunu anlatıyordu.
Kısacası basının ve onun taşıyıcıları olan gazetecilerin, gazeteciliğin ne kadar önemli olduğunu anlamanız adına sizin de Lenin, Atatürk ve daha nice liderin başarılarının altında bu mesleğin yani gazeteciliğin olmazsa olmaz olduğunu anlamanız içindi, üstteki duygu ve düşüncelerim.
Çünkü, ‘Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel Basın Bayramını Kutladı’ başlığı ile yani gazeteciliğin ‘Al/Yapıştır’ şekline döndüğü bir haber ile bu gelen mesajı da haber diye verip geçemezdim.
Ve bir gün yerel parlamento olarak adlandırdığım, önemsediğim meclisine bile gitmedikleri, belediye çalışmaları konusunda kendi özel haber ya da yorumlarını yapmadan iktidarların oto/kontrolü altında olan birkaç ajans ya da belediyeler başta olmak üzere valilik, kaymakamlık gibi resmi kurum ve siyasi kişilerden gelen hazır haberlerle sözde gazetecilik, habercilik yaparak, abone ücretini bankamatikten çeken sözüm ona bu sahada ‘gazeteci’ diye gezen sanalcıların olduğunu da hatırlıyordum.
Ha unutmadan birbirimize demediğimiz bırakmayıp, ardından ‘Biz 84 milyon kardeşiz’ denen ama 1 milyonu spor, bir milyonu bulmaca, 1 milyonu magazin, at yarışı olmak üzere 4 milyondan az gazete satılan ülkede okuru da günlük bir gazete almaz, okumaz, içeriğini ve anlatmak istediklerini anlamadığından mı yoksa ‘biri görür sen falanı niye beğeniyorsun’ diyecek diye sanalda bile beğenme zahmetinde bulunmayan, gazete okumayan bu yetmezmiş gibi biz gazetecilere ‘Satılık Basın’ diye bağıran bir toplumun olduğunda ve o ‘sözde’ dediklerimin bu toplumun birer ferdi olduğunu da unutmayalım..
Ama yine de başkan Yüksel’in aşağıdaki bu mesaja baktığımda, bu ülkede onlarcasının tutuklu olduğu ya da sansür ve maddi imkânsızlıklardan bu işi bıraktığı bir zaman da gerçek gazetecilerin bayramının son yıllarda bir hayli karardığını da hatırlıyor, anlıyor, üzülüyor ama toplumun sesi, soluğu olan sözde demokrasinin sözde dördüncü gücü olan gazetecilik kalmışsa birkaç o da gerçek gazeteci ve idarecinin sayesinde ayakta kaldığını da anlıyor, kendi kendimi teselli ediyordum.
Ve E-5 üzerinde bulunan köprüden Kartal’a yönelen ve bu yolun üzerinde etrafı beton bariyerlerle çevrilmiş olan Kaymakamlık, Emniyet gibi önemli kurumlar olmasına karşın karanlıkta olduğunu ve ışıklandırılması gerektiğini anlatmak için aradığım ama telefona çıkan bayanın ‘not aldık’ demesine karşın aynı yolun aylardır hala karanlıkta olduğunu gördüğüm Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel’in Basın özgürlüğü, kalkınmanın ve demokrasinin olmazsa olmazıdır’ başlıklı mesajına yazımı bırakıp, bir gazeteci, bir gazeteciler cemiyeti başkanı olarak ‘kutlu olsun bayramınız arkadaşlar’ diyerek başkanın ve bizlerin özlediği sansürsüz basın bayramlarına diyorum.
İşte o hazır haber ve verdiği anlamlı mesaj:
‘Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, 24 Temmuz Basın Bayramı ve basında sansürün kaldırılışının yıldönümü vesilesiyle bir kutlama mesajı yayınladı.’ Bütün baskılara rağmen vatandaşın haber alma hakkını savunan gazetecilere şükran duyduğunu söyleyen, Yüksel, ‘’Basın özgürlüğü ekonomik kalkınmanın ve demokrasinin olmazsa olmazıdır.’’ dedi.
Belediye Başkanı Yüksel, mesajında şu ifadelere yer verdi:
‘Basın demokrasinin vazgeçilmez bir unsurudur. Demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesi için basın özgür olmak zorundadır. Zira tartışma ortamından kaçınan ve halka hesap vermeyen bir siyasetin hâkim olduğu yerde, demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Ayrıca, şunu da unutmamak gerekir ki özgür tartışma ortamı aynı zamanda siyasetçileri de doğru kararlar almaya iter. Halka hesap vermek zorunda olan siyasetçiler, halkın çıkarlarını savunmakla yükümlüdür. Tam da bu yüzden basın özgürlüğü, demokrasinin olduğu gibi, ekonomik kalkınmanın da olmazsa olmazıdır.
Bu yüzden de 24 Temmuz, ülkemizin kalkınma ve demokrasi tarihi için önemli bir tarihtir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki bugün basının üzerinde kurulan baskı ortamı, ülkemizde basın özgürlüğünün yeniden garanti altına alınmaya ihtiyaç olduğunun kanıtıdır. Bu sebeple, bütün baskılara rağmen vatandaşın haber alma hakkını savunan gazetecilere şükran duyuyorum.
Biliyorum ki ülkemizin müreffeh ve demokratik geleceği, özgürlükte direnen basın emekçilerimizle beraber inşa edilecek.
Gökhan Yüksel
Kartal Belediye Başkanı’
Bende; Bu günde bana diğer arkadaşlara mail yoluyla mesaj yollayan, 24 Temmuz’u kutlayan ama biz gazetecilerin bile kendisiyle olduğu gibi diğerleri ile zor bela görüşebildiği ve randevu talebimi hatırlatmak için basın bürosunu aradığımızda, ‘Başkan şu an şehir dışında, yoğunluğundan dolayı randevu talebini oluşturmadık, uygun bir zamanda size dönüş yapılacak’ denip, seçim öncesi baş tacı, seçim biter bitmez unutulan seçmeni olduğu gibi biz gazetecileri de bu tür saçma, sapan teraneleri ile kandıran hep aynı klasik cevaplar aldığımız ekipli Başkan Yüksel’in, diğer başkanların yanı sıra bu tür günlerde akılarına gelen biz gazetecilere atacakları mesajlarla 24 Temmuz’u kutlayacak olan siyasilerin, kamu, kurum, kuruluş amirlerinin ve reklam vermeyen iş insanlarının da bir kez daha okuması dileğiyle ‘Hep birlikte daha özgür, sansürsüz, samimi 24 Temmuz’lara..’ diyorum.
Ha unutmadan bir gazeteci olarak ve bana göre başkanlarda daha samimi bir şeyler söyleyen Avukat Ayşen Muştu’nun biz gazetecileri anlatan o kendisi kadar güzel sesi ile seslendirdiği gazeteciliği ve samimiyeti ‘belki’ anlarlar diye Av. Muştu’nun sesli mesajını da burada yayınlarak.
İşte şu an bir hemşerimin belediye başkanı olduğu ve başta biz Ardahanlı gazetecilerle ilgili olmak üzere memleketle, hemşerileriyle ilgili sesi sedası çıkmayan Ardahanlı İstanbul Çekmeköy Belediye Başkanı ile son seçimler öncesi aday adaylık yarışında yarışan ve yeni İstanbul Barosu kadrosunda yer alma mücadelesi içinde olan siyasal, sosyal samimiyeti ile tanıdığım Avukat Muştu’nun gazeteciliği tarif eden o güzel mesajı;
‘Bence bir gazetecinin bir bölgesi yoktur. Gazeteci iradesini düşüncesini her şekilde yazar.. Ne Ataşehir, ne Çekmeköy, ne Sancaktepe.. Gazetecileri bir kalıba sokamayız.. Artık bunları bırakalım.. Gazetecilerin sorunlarını çok iyi biliyorum.. Gazetecilerin yanında olan bir Avukatın, bir hukukçuyum.. Bu nedenle gazetecileri bir kalıba sokmak küçük bir düşünceden öte bir şey değildir..’
Peki sizce hangisi..
Yaşadıkları ekonomik sorunlar dolaysıyla vatandaş gibi evinde doğru dürüst kahvaltı yapamayan gazetecileri nutuk derecesine varan uzun konuşmaları dinlerken, soru sorarken yiyemedikleri ve çöpe dökülen yüksek faturalı belediye, kamu, siyasilerin kahvaltıları mı, kendisinin bile doğru dürüst haberdar olmadığı ve okuduğuna inanmadığım bankamatikçilerin çok olduğu ‘Basın Bürosu’ denen çalışanlarının hazırladığı ve internet yoluyla gönderdikleri içi dolu ama uygulamada boş olan mailler mi yada Avukat hanımın bu samimi söylemleri mi?..
Hangisi?!..
Evet, hem bir gazeteci olarak, hem ülke ve dünyada ki tüm gazetecilerin temsilcisi olan bir kurum olan Ardahan Gazeteciler Cemiyet Başkanı olarak, hem de bir insan olarak bu yazdıklarım sadece bu yazıda adı geçenlere değil, yerelden ulusala kadar herkese olduğunu da lütfen siz okurlar günün hediyesi olarak kabul edin..