Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Remzi TANIŞ

Vıttırı vızdık demokrasi…

“Halkın kendi kendini yönetmesidir” diye öğretmişlerdi Demokrasiyi…

Bizim vekilimiz olacak olan doğru, akıllı, eğitimli, çalışkan ve dürüst insanları oylarımızla seçecek ve seçtiğimiz vekillerin oluşturacağı hükümet tarafından da en iyi şekilde ve adil olarak yönetilecektik.

İlahi demokrasi sen ne güzel hayaller kurdurdun bize…

Sistem güzel, sistem iyi, sistem çok insani idi aslında. Ta ki biz yönetim biçimimizi demokrasi olarak belirleyene kadar…

1923 te Cumhuriyetimizin kurulmasıyla başladı demokrasi maceramız…

Ufak tefek denemeleri saymazsak 1945’e kadar tek parti vardı ülkemizde. Parti kurmayları vekilleri belirliyor, bizde oy atıp hür irademizle belirlediğimizi sandığımız ama aslında parti yönetiminin belirlediği ve halkın gerçek iradesini yansıtmayan hükümetleri seçiyor ve adına demokrasi diyorduk…

Kısacası 1945’e kadar demokrasinin halkın kendi kendini tanımlamasını “partinin halkı yönetmesi” olarak algılamıştık. Yani biz kendimizi değil, seçmek zorunda kaldıklarımız yönetti bizi.

Olsun, sonunda sandığa tıpış tıpış gidip oy atıyorduk ya… “YAŞASIN DEMOKRASİ” diye nerdeyse sevinçten çıldırmak geçiyordu içimizden…

Çoklu parti dönemine girdikten sonra yaşadığımız darbeler, bitmez tükenmez kaprislerle, entrikalarla yoğunlaşmış koalisyonlar ve kavram kargaşaları demokrasimizin gıdası gibiydi…

Mutlu muydunuz diye sormayın?.

Kendi kendimizi yönettiğimizi sanıyorduk. Huzurlu değildik, güvende değildik, bolluk bereketi hiç görmedik. Arasıra askeri darbeler görüyorduk, hatta seçtiğimiz liderler ve ülkemizin geleceği gençler asılıyordu ama olsun demokrasimiz vardı!…

Türk demokrasi anlayışı gereği makamların koltuğuna oturttuğumuzu sandığımız veya koltuğa oturanlar. Kalkarlarsa kıyamet kopacak sandıklarından mıdır? Gençlere güvenleri olmayışından mıdır? bilinmez ama bir türlü kalkmak bilmiyorlardı.

Sahip oldukları makamı ancak ölünce veya bir skandal sonrası terk etmek demokrasimizin temel felsefesi gibiydi…

Gerçi şimdi de farklı bir çizgide değiliz ya olsun. Buna da şükür!…

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ülkeyi gençlere emanet ettiğini unutan ve kendilerinden daha zeki, daha kurnaz, daha yetenekli, daha becerikli ve onları aratmayacak liderlerin yaratılmış olabileceğine inanmayan çağ dışı düşüncelere sahip büs büyük makam sahiplerine rağmen ayakta kaldı demokrasi…

Ne mi oldu sonra anlatayım…,

Parlamenter sistem sonlandırılıp başkanlık sistemine geçti demokratik yapımız…

9 başlı başkan yardımcılığı sisteminden direkten döndük ama tek adamlık dönemine sert ve hızlı bir giriş yaptık.

Nedenini sormayın kimse bilmiyor, açıklayamıyor parlamenter sisteminin neden kaldırıldığını.

İlahi Türk demokrasisi sen nelere kadirsin ki uzay çağında bile kendi kendimizi yönettiğimizi sanıyoruz.

Partilerimizin durumu ise hiç değişmedi koltuğa yapışma modası hala var. Bir liderimiz “Uzun süre koltukta oturanın bir pisliği vardır, o yüzden o koltuktan kalkamıyordur.” diye konuştu ne demek istediyse artık…

Milletin vekillerine gelince, liyakat falan, filan gibi Türk demokratik yapısına göre gereksiz şeylerle uğraşıp hiç zaman kaybetmeden 3 dönem, 5 dönem, 7 dönem seçilip duruyorlar..

Yeni seçilenlerin de vekil olabilmesi için demokrasi anlayışımıza göre gerekenler şöyle sıralanıyor: Biraz tanıdık, yanında da az torpil, reklam içinde biraz maddiyat, bol bol yalan ve boş vaad hepsi bu…

Adının, işinin, bilgi ve becerinin önemi yok. O yada bu şekilde listeye adını yazdırabildiysen halk gelip tıpış, tıpış atıyor oy’unu. Sonra hoooop meclise…

Çok yazılacak şey var ama ne sizin okumaya zamanınız ne de benim yazacak dermanım var…

İyisi mi ben sizi her seçim öncesinde olmadık vaadler yapılamayacak, yapmayacakları veya yapılması mümkün olmayan yalanlarla bizi adeta dolandırarak oyumuzu çalanlara karşı daha dikkatli olamaya davet edecem etmesine ama bu kafa ve vıttırı vızdık demokrasi ile birlikte gerçek ve olması gerektiği gibi adil, aydınlık günler görür müyüz?

O’nu da söylemek size kalsın…

Ne demişti Neyzen Tevfik hazretleri …

“Kalkın ey ehli vatan dediler, kalktık; puştlar oturdu biz ayakta kaldık

Vesselam

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER