Kadının toplumsal hayattaki yerini Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temel taşlarından biri olan kadınların toplumsal hayattaki yerini dönüştürmeyi hedefledi. Bu dönüşümün en çarpıcı ve en cesur simgelerinden biri de sahne mirası oldu. Tiyatro, kadınların kamusal alanda kendilerini ifade etmelerinin, geleneksel kalıpları yıkmalarının ve modern Türk kadınının yaratılmasının en güçlü araçlarından biri haline geldi. Bu öykü, bir isimle başlar; Afife Jale.
Cumhuriyet en çok biz kadınlara yakıştı!
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren kadının toplumsal hayattaki yerini dönüştürmeyi hedefleyen devrimsel adımlar atmıştır. Bu adımların en çarpıcı yansımalarından biri, tiyatro sahnesinde filizlenmiş, bir zamanlar hayal dahi edilemeyen bir özgürleşme alanını kadınlara sunmuştur. Bu özgürleşmenin en parlak simgelerinden biri Afife Jale, onun yaktığı meşaleyi günümüze taşıyan, Cumhuriyet’in kadınlara açtığı ufkun yaşayan bir kanıtıdır. Onların hikayeleri, Cumhuriyet’in sahne hafızasının ve kazanımlarının paha biçilmez birer belgesidir.
Afife Jale; ilk perdenin cesareti
Afife Jale, adeta bir devrimci ruhla 1920’da sahneye çıkarak, Türk tiyatrosunun ve kadınların toplumsal yaşamdaki dönüşümünün sembolü haline gelmiştir. Osmanlı’nın son dönemlerin de Türk kadınlarının sahneye çıkması toplumsal ve dini tabularla yasaklanmışken, Darülbedayi’de (bugünkü İstanbul Şehir Tiyatroları’nın kökeni) sahnelenen “Yamalar” oyunuyla “Emel” rolünde sahneye çıkması, o dönemin şartlarında inanılmaz bir cesaret örneğiydi. O, sadece bir rol oynamamış, aynı zamanda yüzyılların prangasını kırmış, kadınların sanatın her dalında var olabileceğinin gür sesli müjdecisi olmuştur.
Afife Jale’nin bu adımı, Cumhuriyetin ilanından önce atılmış olsa da, genç Cumhuriyet’in sanat ve kadın haklarına vereceği değerin bir habercisiydi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınlara açılan yollar, Afife’nin mücadelesini taçlandırmıştır. Ancak onun yaşadığı baskılar, zorluklar ve erken gelen trajik son, bu büyük değişimin sancılarını da gözler önüne sermiştir. Afife Jale, Cumhuriyetin “sanatçı kadın” idealinin ilk ve en acılı öncüsü olarak tarihe kazınmıştır
Cumhuriyet hafızası, sanatçı ruhların mirası!
Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda köklü bir zihniyet devrimiydi. Kadınların sahneye çıkması, bireyin özgürleşmesi, sanatta ve düşüncede yeni ufukların açılması gibi pek çok kazanımı beraberinde getirdi. Bu kazanımların her biri, dünün ve bugünün sanatçıları tarafından ilmek ilmek işlendi, yaşatıldı ve gelecek nesillere aktarıldı.
Afife Jale’den; kadının sahneyle dansı
Cumhuriyet’in en cesur adımlarından biri, kadınların sahneye çıkmasıydı. Afife Jale’nin açtığı bu yol, bugün Demet Akbağ, Demet Evgar, Zerrin Tekindor, Tilbe Saran, Sevinç Erbulak,Perran Kutman,gibi usta isimlerin parlamasına olanak tanıdı. Bu isimler, sadece oyunculuklarıyla değil, duruşlarıyla, toplumsal duyarlılıklarıyla ve eleştirel bakış açılarıyla da Cumhuriyet kazanımlarının yaşayan temsilcileri oldular. Sahnedeki her bir mimik, her bir replik, Afife Jale’nin fısıldadığı özgürlük rüzgarının bugüne taşıdığı bir yankı gibidir. Onlar, modern Türk kadınının sanatla iç içe, güçlü ve özgün duruşunun en parlak örnekleridir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün sanatçı eliyle inşası
Cumhuriyet, aynı zamanda düşünce ve ifade özgürlüğünün temellerini attı. Sanatçılar, bu özgürlük ortamında eleştirel bir bakış açısıyla toplumsal sorunlara değinme, tabuları yıkma ve yeni fikirler üretme cesareti buldular. Ayşegül İşsever, Berna Laçin ve Hande Doğandemir, Nur Sürer gibi isimler, günümüz medyasında ve sosyal platformlarda fikirlerini açıkça ifade ederek, Cumhuriyet’in sağladığı bu ifade özgürlüğünü en iyi şekilde kullanan sanatçılardan bazılarıdır. Onlar, toplumsal meselelere duyarlılık göstererek, sanatı bir ayna gibi topluma tutarak, eleştirel düşüncenin ve çağdaş bireyin önemini vurguluyorlar.
Köklü çınarlar ve genç filizler kuşaklararası miras
Tiyatro dünyamızın çınarlarından Gülriz Sururi , Meral Çetinkaya ve Rutkay Aziz, Tarık Akan,Kemal Sunal, Ahmet Mekin, Selçuk Yöntem, Ali Sürmeli, Cezmi Baskın, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren sanatın ve aydınlanmanın sesi oldular. Onlar, sadece sahnedeki performanslarıyla değil, duruşlarıyla, mücadeleleriyle ve entelektüel derinlikleriyle de Cumhuriyet aydınlarının birer sembolü haline geldiler. Mehmet Bilge Aslan, Mert Fırat, Fırat Tanış gibi genç kuşak sanatçılar ise, bu köklü mirası devralarak, çağdaş sanatın ve düşüncenin yeni yorumlarını bizlere sunuyorlar. Bu kuşaklararası geçiş, Cumhuriyet kazanımlarının sadece bir geçmiş değer olmadığını, aksine sürekli yenilenen ve yaşayan bir miras olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyet’in kadınlara sunduğu en büyük devrim, kadınları sadece biyolojik işlevleriyle tanımlayan bir anlayışa son vermesiydi. Kadınlar, annelik gibi değerli bir rolün yanı sıra, bilimde, sanatta, siyasette, eğitimde ve ekonomide de var olabileceklerini gösterdiler.
Cumhuriyet’in kazanımları, bugün sahip olduğumuz özgürlüklerin, eşitliklerin ve kültürel zenginliklerin temelini oluşturuyor. Afife Jale’nin cesaretiyle atılan adımlar, günümüz sanatçılarının toplumsal sorunlara cesurca değinmelerine, kadınların her alanda daha görünür ve etkin olmasına zemin hazırladı. Ancak, bu kazanımların her daim korunması ve geliştirilmesi gerektiği de açıktır. Özellikle olumlu eleştirel düşüncenin ve ifade özgürlüğünün önemi, dünün ve bugünün sanatçılarının ortak paydasıdır.
Kadınlar, sadece annelikleriyle değil, fikirleriyle, yaratıcılıklarıyla, liderlikleriyle ve toplumsal duyarlılıklarıyla da Cumhuriyet’in en değerli kazanımlarını temsil ediyorlar. Cariye olmakta öteye giden yoldur. “Cumhuriyet en çok biz kadınlara yakıştı” , bunun sadece doğurganlığımızla sınırlı bir “yakışma” olmadığını, aksine tüm potansiyelimizle topluma dahil olma ve onu dönüştürme gücümüzden geldiğini unutmamalıyız. Kadınların çok yönlü varlığı, Cumhuriyet’in en güçlü ve en parlak yansımasıdır.
Sanatçılar, toplumun vicdanı, sesi ve ışığıdır. Cumhuriyet’in onlara sunduğu bu platformu kullanarak, geçmişten gelen mirası onurlandırmak ve geleceğe taşımak, onların en önemli misyonlarından biridir. Unutmamalıyız ki, bir ülkenin gerçek zenginliği, sahip olduğu sanatçıların özgürce nefes alıp üretebildiği topraklardır.