Hayat denen bu yolda her gün yaşanan tatsız, tatlı olayları öğrendiğimiz gazetecilerin yazdığı haberleri okuyan okurların o tatsız haberleri aldıklarında, ‘Vah vay, baa, of, yazık olmuş, acaba niye yaptı, nasıl oldu, niçin oldu, neden, kim yaptı?’ gibi insanı duygular ile iç çektiğini biliriz demi?..
Peki, yaşanan her acı olaylara insanı duygularla üzülürlerken bir gün aynı haberlere kendileri konu olduklarında haberi veren, görevi, işi gereği vermek zorunda olan gazetecilere dümdüz gittiklerini bilir misiniz?..
Yada hiç düşündünüz mü, bir gazeteci o acı haberleri yaparken habere konu olan aileye o aile fertleri adar üzüldüğünü?..
Bilmem ama babasının, kardeşlerinin ölümünü bile göz yaşlarıyla yazan, yazmak zorunda değil, görevi olan gazeteciliği yerine getirmek için yazmak zorunda kalan bir gazeteci olarak her kara haberi yazarken çektiğimiz ızdırabı gazeteci olmayan bilemez.
Çünkü çoğu kara haberi habere konu olanın en yakından bile önce öğrenen gazetecinin bir taraftan haberi ilk olarak verme güdüsünün verdiği mecburiyet diğer taraftan kara haberi veren bir kimlikten çekinmesi arasın da kalıp aslı ilk üzülenin o kara haberi yazan gazeteci olduğunu okura anlatamaz ve dost, akraba, arkadaş, tanıdık demeden 7 sülalesine dümdüz gidilir, hatta ölümle tehditte varan saldırlar, tacizlere uğrar..
Yani kısacası gazeteciliğin, ‘Aşağı tükürsen sakal, Yukarı tükürsen bıyık..’ sözünün sözlük anlamı dersem yanılmam..
Evet, işte o haberlerden birini yaparken yaşadığım son olay 36 yıldır yaşadığım en zor olaylardan bir idi..
Çünkü sonradan akrabam olduğunu da öğrendiğimim tatsız bir olayı tamamen gazetecilik güdüsüyle ilk haber verme telaşıyla yazıp, yayınladıktan sonra kopan kızılca kıyamete değil, genç bir akrabamın beklenmedik ölümüne mi, haberimin anlaşılamamasına mı bilmem ama adeta tufana tutuldum.
Çünkü bir taraftan karşı tarafın acısıyla yapılan son bir haberime verdiği kızgınlığa saygı çerçevesinde hareket etmem gerektiğini yılların verdiği tecrübe ile dayanmam gerekiyor, diğere taraftan da bir olay olmuş o olayı olura vermem zorunluğu vardı..
İşte o önce gazeteciler üzen sonrada gazetecinin görevi gereği vermek zorunda kaldığı haberi üzerine yasa boğulan Hoçvanlı, Hette nenemin köyü Beşiktaşlı, Muculu, dayım düşen bir gencin beklenmedik haberi üzerine yakınlarının haber koydukları tepiler üzerine whapsapta bana nazikçe, merhaba diyerek ‘Niye öyle çirkin bir haber yaptın, senin de akraban olan bu olayda bizi üzdün?’ diye sorması üzerine kendisine verdiğim cevabım, belki bir gazetecinin, kara haberler ardından yaşadıklarını anlatır diye buradan vermek isterim.
Çünkü yanlış yapmadığımı ama zaman zaman bazen haber başlıklarıma bazen de haberi içeriğinde anlatmak istediklerimle yanlış anlaşıldığımı düşünüp, bugüne kadar yaptığım ve altına bir kez daha imza attığım ve birileri gibi yazıp, kaldırmadığım ama yanlış anlaşılan tüm haberlerime özür olarakta kabul görmesi adına başta acılı Gürkan Yılmaz ailesi fertleri olmak üzere her okurumun gazeteciliğin ne İsa’ya nede Musa’ya yaradığını anlamaları için acılı ailenin tanımadığım bir ferdine whapsapta verdiğim cevap şöyle;
-Merhaba. Öncelikle sonradan öğrendiğim ve ablamın da beni geç arayıp, haberime konu oan gencin akrabamız olduğunu teyit etmesi ardından benimde akrabam olduğunu öğrendiğim Gürkan’a Allahtan rahmet diliyorum. Ama ben o haberi yaparken yine senin gibi akrabalarımı aradım. Ve aradıklarımın bir çoğu ‘cinayet’ ve ‘başka neden, konular’ dediyse de yine de daha iyi teyit etmek için bölgedeki gazeteci arkadaşlarımı aradım.
Yetinmedin senin gibi hemşeri polisleri de aradım. Ve hala neden olduğu çokta net olmayan beni de üzen bu ölümün, ‘sanal oyunlar yüzünden’ olduğu iddialarının daha yumuşak bir haber olacağını düşünerek, haberi o şekilde yaptım.
Ve çirkin dediğin haberimi en yumuşak ve çirkin olmayan hale sokarak kısaca verdim. Şimdi özür dileyerek sana ve bana kızanlara diyorum..
Gelin yer değişelim siz gazeteci olun ben gazeteciden haber bekleyen okur, ‘niye, neden, nasıl, niçin, kim?’ sorularına cevap bekleyen okur. Bir olay var cinayet mi, cinayet ise asıl çirkin olan ‘bu olay neden yaşandı, kim yaptı, nasıl oldu?’ ya cevap verecek bir haberi siz nasıl yapacaktınız?
Ben o haberi yaparken eski dernek başkanının yakını olduğunu bile demeden gazetecilik mesleğimi yapmak adına kısadan geçtim. Ve dediğiniz gibi çirkin bir şey yaptığımı da düşünmüyor, o yaşta 2 kardeşini kayıp etmiş biri olarak sizin kadarda üzüldüğümü bilmeni rica ediyor, sende benim gibi akrabaysan, olmasan da başsağlığı diliyorum.
Kısacası biz gazetecilerinde böyle bir sıkıntısı var.. Yazsa bir alem, yazmasa bir alem.. Yani Ne İsa’ya ne Musa’ya yarıyoruz. Umarım haberimde az çok art niyet olmadığını ve dediğim gibi işimi yaptığımı bilmeniz ve adıma aileye de başsağlığı dilmeniz de rica ederim.. Ki çoğunu da aradım, bizzat ta başsağlığı diledim..
Not: Size bu uzun cevabı vermemin nedeni de kendini bilmez birileri gibi arayıp , dinlemeden hakaret etmediğin ve merhaba demen güzelliği içindi.. Hayırlı cumalar..
Evet, amacım üzmek değil, haberi vermek olduğunu bile bile bir kez de hiç bir kasıt düşüncesi olmayan haberime üzüldüklerini düşündüğüm bu nedenle buradan özür dilediğim Yılmaz ailesi akrabalarıma diyeceğim odur ki;
Ben, 36 yıldır gazetecilik yapan Fakir Yılmaz..
Bugüne kadar yazdığım tüm acı haberlerde o acıyla karşılaşanlar kadar ilk üzülen, güzel haberlere ilk sevinen sizin gibi bir insan olduğumu bilmenizi ve acı veren haberleri yaparken sizin kadar , ‘Offf’ çektiğimi bilmenizi ama işim gereği haberi vermek zorunda olurken bazen de haberi en erken verme paniğiyle ya anlam, ya harf bazen de eksik bilgiden dolayı hatalar yaparak , istemeyrekte olsa acıya acı kattığımızı da ve iş gereği haber vermek zorun da olan tüm gazetecilerin sizin kadar üzüldüğünü bilmenizi isterim.
Son satır olarak..
Kayıp edilenlere, Allahtan rahmet, kalanlara sabır dileyerek gazeteciliğin ne kadar zor bir iş olduğunu tüm gazete okurlarının, haber izleyenlerin, başkalarının acılı haberlerini okurken, dinlerken o haberleri de gazetecilerin yazdığını, duyurduğunu unutmadan ve beklenmedik anda kendilerini de ilgilendiren kara haberlerin şoku ve üzüntüsüyle ilk hırsını haberi vermek zorunda olan gazeteciden çıkarmadan önce yaşananlara, hayat denen bu çilekeş dolu yolda yaşanacaklara birde bu yakadan bakmalarını umarım..
Çünkü onca tatlı, güzel haberler gibi o istenmeyen ama hayatın gerçekleri olan acı, kara haberleri veren her gazetecinin de bir insan olduğunu ve o istenmeyen haberleri yaparken, gelen kara haberlerin hırsıyla demediğinizi bırakmadığınız gazetecinin hiç zevk almadığını ve bir insan olarak ‘Oyyy ben ölem lo..’ diyerek sizin kadar üzüldüğünü unutmayın..