Sayın başkan..
Öncellikle trafik kazası geçiren aile fertlerine geçmiş olsun dileklerimi iletmeni umarak selamlar derken daha yeni girdiğimiz bu ayın yani bizleri yakmayan haberler yazmayı umduğumuz Temmuz ayının ilk gününde sizden gelen mesajı okurken günün ilk telefonunu da Kocaeli’nde, meslektaşım Zehra’dan alıyordum.
Sayın başkan..
Şu an başında bulunduğunuz makama gelmenize karşılıklı desteklerle karınca, kararınca katkımızın olduğunu düşündüğüm, ülkenin en yoksul ilçeleri arasında başı çeken Damal’a ve şu an bu yazımızı okuyan, dinleyenlere de gönülden selamlar..
Sayın başkan..
Bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün yaşarken kendisi olmasa da hayata veda ettiğinden bu yana silueti ile de olsa her yıl gelip, selam verdiği Alevi kültürü ile yoğrulmuş olan Damal ilçesinin Belediye Başkanlığınızı başarılı bir karne ile bitirmeniz halinde bu durumun sizden çok beni mutlu edeceğini istediğimi unutmayacağınızı umarım.
Çünkü, senin de benim de ve en önemlisi sana oy verenlerin de bu haklı istekte hakkının olduğunu senin de düşündüğünü biliyorum, Ardahan’ın yanı sıra ülkenin en yoksul İlçelerinin başını çeken, Alevi kültürüyle yoğrulmuş ilçesi, adı Atatürk’ün adından esinlenen Damal’ın Bağımsız Belediye Başkanı Kemal Çamlıyurt..
Sayın Başkanım..
Bana yazdığınız mesajda, bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün silueti ile her yıl kendisini gösterdiği ve adeta başta kendisini sevmeyen, anıtlarını görüp, delirip, baltalayan, kıran gerici yobazlara olmak üzere herkese ‘Ben buradayım, kalplerdeyim’ dediği ve adına her yıl düzenlenen şenlikleri güzel bir ortamda bitirdiğinizi belirtmişsin.
Sayın başkan..
Başta oradaki meslektaşlarım ve bu dünyanın 8. harikası değil, bana göre 1. olan doğal harikasını görüp, haber ve görüntülerimizle değerlendirip, bu olağanüstü durumu Ardahan’ın tanıtımı adına iyi kullanmamız gerektiğini mesajınla bana hatırlatırken aynı anda 33 yıldır asaleten bir müdürün atanmadığı memleketimin Kültür Müdür Vekilinin bölgenin tanıtılması başta olmak üzere bu doğal harikayı ve var olan sorunlarının çözümü için mücadele eden bölgedeki meslektaşlarımın, gazetecilerinin aralarında olmadığı yabancı gazetecilerle bölge turuna çıktıklarını görüyor, üzülüyordum.
Çünkü siz siyasetler başta olmak üzere bölgedeki yönetici ve idarecilerin öyle ya da böyle geldikleri makamların etkisiyle mi, büyüsüyle mi bilmem ama kısa süre içinde, ‘Sel gider, kum kalır’ sözünü unutup, biz bölge gazetecilerini unuttuğunuz gibi o gazetecilerin neyi yazıp, neyi görüntüleyeceğini veya neyi anlatacağını hatırlatmaktansa onların ayakta kalması adına neler yapabileceğinizi, nasıl maddi, manevi katkıda bulunup, bu bölgede ve ülkede gerçek anlamda işini yapmaya çalışan gazetecilerin özgürce yazmalarını, konuşmalarını destekleyebileceğinizi niye düşünmezsiniz?
Yani ‘bölgeyi tanıtma, anlatma adına deyip, onca yabancı gazeteciyi, sanatçıyı davet etmek güzel tamam da bırakın maddi olarak desteklemeyi de oraya gelen, getirilen misafirlerle bölgede bulunan gazetecilerle, sanatçılarla bir araya getirsek, birlikte programlar yapsak daha iyi olmaz mı?’ diye sormak isterim.
Ve ‘Kum gittikten sonra baş başa kaldığınız biz kumlara mesaj yazarak sitem etme hakkınız var mı?’ soruma da cevap beklerim.
Evet, başkan içeriği bende ve sende kalmasını umduğum sabah mesajına gerek günün ilk manşet haberiyle gerekse özelindeki sitemimle cevap verebildiğimi düşünerek yukarıda anlatmaya çalıştığım biz gazetecilerden biri olan ve hala yüz yüze tanışmadığım ama güzel haber sitesiyle merhaba dediğim sevgili meslektaşımın telefonuna dönmek isterim.
Sevgili meslektaş, Kocaeli Şehir Gazetesi’nin İmtiyaz Sahibi Fatma Zehra Korucuoğlu..
Yeni bir Ay’a başlarken aldığı acı haberle annesini kaybeden sevgili meslektaşımız İsmail Küçükkaya’nın yaşadığı son durum gibi başta canları, ormanları olmak üzere bizleri yakmayan, üzmeyen haberler aldığımız, yaptığımız, yazdığımız bir Temmuz ayının ilk gününde seninle yaptığımız telefon görüşmesinde karşındaki insanı işe yeni başlamış, toy, mesleği ve hayatı bilmeyen biriyle konuşuyormuşçasına tavırda bulunmanın beni derinden üzdüğünü bilmeni ve bu sitemli yazımı not alıp, başta senin kadar stresli olan meslektaşlarınla olmak üzere konuştuklarına daha dikkatli olmanı isterim.
Çünkü her gün köşe yazısı yazan ve senin memleketin Kocaeli’nde de gazetecilik yapmış, gazete çıkarmış, Metin Göktepe ödülünün yanı sıra şu an adı İletişim Başkanlığı olan ve habercilikten çok iktidarın borazanı olmuş denen, onca fabrika gibi kapatılan kurumlarda olan Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü dahil bir çok yerde ödül almış, bu meslekte emeğinin teriyle ekmeğini kazanmış, çocuklarını büyütmüş, yerelde ve genelde manşetlere, sürmanşetlere taşınmış gündem oluşturan haberlerin altına imzasını atmasının yanı sıra tüm baskı ve sansürlere rağmen düşüncelerini yazmakla, konuşmakla geri kalmamış yani 36 yılı zorlayan bir gazeteci olarak sana da bir soru sormak isterim.
Telefonu açar, açmaz ‘Adım Zuhal değil, Zehra..’ diyerek ikinci telefon konuşmamızda da sohbetimizi yine gülümseten sevgili meslektaşım Zehra..
Bu ülkede ‘Özgür Basın’ diye hep birlikte haykıran bizlerin birbirimize koyduğumuz oto sansür yasasını mevcut iktidar mı yoksa geçişmişte ki iktidarlar ya da kanun yapıcılar veya uygulayıcılar mı çıkarmış?!.
Bu soruma cevap vermeden önce senin ve diğer meslektaşlarımın yayın politikana saygım olduğunu ve bu saygıyı başta siyasiler, idareciler olmak üzere herkesin bilmesi gerektiğini hatırlatan bir gazeteci olarak benim ya da başka bir meslektaşının özeli olan kendi köşe yazarlığında ‘şunu yazmayalım, bunu söylemeyelim’ demen ‘ne kadar etik bir durum? sorusunu da birinci soruma eklemek isterim.
Bilmem ama benim veya başka köşe yazarının kendisinin düşüncelerini bir yayın organında kendisine ayrılan köşesinde aktardığı düşünce yazıları sana ya da bana geldiğinde yayınlayıp, yayınlamak tabi ki senin ve senin gibi biz meslektaşlarının en tabi hakkıdır.
Ama bunu bir siyasetçinin, bir valinin, bir kaymakamın, bir belediye başkanının, yasa çıkaranın, yasayı uygulayanın sana, bana dediği gibi ‘Şunu yazma, bu söyleme’ demen bir gazetecinin diğer bir gazeteciye alenen, açık bir oto sansürüdür..
Çünkü, senin gazetende olduğu gibi kendi gazetelerimiz ve haber sitelerimizin yanı sıra Afyon’dan, Rize’ye, Hakkari’den Erzincan’a, Ardahan’dan İstanbul’a yani 15’e yakın gazeteci arkadaşımın gazetelerinde, haber sitelerinde yayınlanan köşe yazılarımı kendi haber sitende yayınlayıp, yayınlamak senin hakkın olduğu kadar benim ya da bir başka yazarın neler yazacağına da karar verecek olanın sen değil, o yazıyı yazanın hakkıdır.
Evet, sevgili meslektaş Zuhal, pardon Fatma Zehra..
Bir kez daha ‘Bu benim düşüncelerimin yazıya dökülmüş hali, yayınlayıp, yayınlamak sana kalmış’ dediğim bu köşe yazıma bir kez daha ilham olup, katkı sunduğun için sana ve senden önce günün ilk mesajını yazıp, bugünkü yazıma misafir olan Damal Belediye Başkanı Kemal Çamlıyurt’a teşekkür ederken herkesin ‘özgür basın’ diye seslenmeden önce ellerini başının arasına alıp, ‘Evet, “Özgür basın’ derken bu yönde ben ne yapıyorum?!.’ diye düşünmesini umuyorum.
Sevgili meslektaşım Zehra..
Çünkü bu ülkede gazete bayisine gidip, günlük bir gazete almadan, yazılanların linkini tıklayıp, okumadan ve ‘bunlar reklamlarla, gönüllü desteklerle daha özgürce yazıyor, konuşuyor ve de yaşıyor’ diye düşünmeden ‘Satılık Basın’ diye suçlayan bir toplumun aydınlanması, daha güzel bir yaşamın sağlaması, hak, hukuk, adaletin yerini bulması ve en önemlisi basın ve medya üzerinde ki saçma, sapan sansürlerin kaldırılması, herkesin düşündüğünü hür ve özgürce yazması, konuşması için mücadele eden biz gazetecilerin de bu yönde ne yaptığımızı senin de düşünmen ve beni yine telefonla arayıp, ‘ya öyle demek istemedim, böyle..’ demeden benim ayın ilk iki sitemli bu yazıma, senin de kendi düşüncelerini aktardığın yazınla cevap vermen umuduyla saygılar..