Ölene dek bırakmayacağız hayatın içinde teğet geçen küçük mutlulukların yakasını
Bakışlarımızdaki masum çocuğa uzatın ellerinizi
Korkmayın
Kir bulaşmaz
Yıllanmış sevdalarla
Kibirden arınmış umutlara yıkandık…
Bizim kuşak bir acayiptir Deniz kızı
Biz sevdiklerimize bile “Seni seviyorum” deme ayıbının (!) ancak bir “itirafçı”ya yakıştığını düşünürdük
Axaaşlar ne derdi sonra!
Hey haaattt…
Dudaklarımız sevgiliye de rakıya da tövbekardı
Bütün güzel şeyler bize yasaktı!
Hem zaten “Devrimden sonra” her şey daha güzel olacaktı…
Ve fakat;
“Devrim çocuklarını yerdi”
Bunu da biliyorduk!
Olsun bizde gönüllerde yaşardık…
Ne devrim olmuştu
Ne rakının tadı aynı tattı
Üstelik Kürdçe de hala yasaktı…
Olsun
Biz yine yapacak bir devrim buluruz…
Biz mahpushane avlularında
İşkence odalarında hatmettik çığlıklarımızla o kadim alfabeyi
Kimimiz öldü,
kimimiz çok yaşlı artık
General zaman bizi kollarımızdan tutarak uzaklara fırlattı
çok uzaklara…
Anlaşılan o da intikamını almıştı
-Kimsin sen ulan?
Şimdi artık başka bir dilde,
Başka biri olarak gecelerin zifirine yazıyorum yalancının mumuyla…
Yalnızlık kendini mevsime hazırlayan bir kiraz ağacı gibi ruhumu okşuyor
Yecüc-Mecüc gibi her sabah yeniden başa sarıyorum
Sonra; Google’un çocuklariyla tanıştım.
Şaşkınım…
Ahhh… asalet hayvanlarda daha güzel duruyormuş!