Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fakir Yılmaz

Özel hayat anlatılır mı 1 ve 2 ve 3..

Özel hayat anlatılır mı? -1

Kitap olacak yazı dizisi..

Yazının başında sorulan bu soruyu sormak bile o kadar korkutucu, o kadar acımasız ki; Bunu hissetmek, yaşamak gerçekten de zor, bir o kadar da mecburî…
Çünkü; sizin özel hayatınız olduğunu sandığınız bir alana, bir gün beklenmedik bir giriş yapılır ve sizin, “benim özel hayatım” dediğiniz her şeyiniz bir anda paramparça, bir o kadar da korkunç duruma gelirse, buna mecbur kalırsınız.
Ve size bir gün “Özel hayat anlatılır mı?” sorusu sorulursa ne yaparsınız?..
Bu soruyu cevaplamadan önce sakın, “bu özel hayata neden girişe izin verdiniz?” sorusunu sormayın!..
Çünkü, o sizin elinizde değil ve beklenmedik bir kapı mutlaka bulunur…
Bu tarihte, aşkta, sevgide, siyasette ve en korunaklı kalelerde bile gerçekleşmiştir.
İnanmıyorsanız dönün tarih kitaplarına bir bakın, bir göz atın, nice korunaklı sanılan kalelerin beklenmedik bir yerden yarılıp işgal edildiğini göreceksiniz…
Ay’dan bile görünen o Çin seddini yapanların kalelerinin bile aşılıp işgal edildiğini göreceksiniz. Uzak Doğu’dan gelip, Anadolu’nun kalbine kadar acımasızca saplanarak, işgal eden Moğalların başardığı gibi…
Peki bu durumun yaşandığı bir anda insanların ne hale, nasıl bir konuma geldiğini hissedebiliyor musunuz?..
En acısı!
Kalenizi ve de sizi işgal edenlerin size ve de kalenize silinmeyecek tahribatlar, verdikten sonra hiçbir şey olmamışçasına, “Ben gidiyorum!” derse o zaman ne yaparsınız?

İşte asıl yıkıntı orada başlar, tüm çabanıza karşın…
Siz de mi benim gibi bu durum karşısında direnip, yıkıldıkça yıkmak, dökmek mi istersiniz, “bana kalmadı başkasına da kalmasın” mı dersiniz?.. Yani Türk filmlerindeki gibi “Ya benimsin ya kara toprağın” mı? dersiniz…
Ki bu yönde her gün aldığımız haberlere “vah vah” deyip geçerken buna hangi tarafın neden olduğuna hiç bakma gereği duymayız.. Çünkü sizde o tarafta yada bu taraftasınız..
Yoksa yerinizde oturup, bu hırs sizi yiyip, bitirip, tüketip ve de korkunç bir canavar haline getirdiğinde, şu anda benim yaşadıklarım gibi size özel bir cehennemi mi yaratır?..
Ya da, önce eliniz, kolunuz kalkmaz, beyniniz, kalbiniz çalışmayıp durur, adımlarınız sizi her zamanki gibi bir yerlere alıp götürme isteğinden vaz mı geçer?..
Oturduğunuz yerde kala kalır, kendinizi mi yer bitirirsiniz?..
Belki de; “Nasıl edeyim, ne yapayım” diye kala kalıp, her gün bittiğinizi seyre dalıp, bu yazının o ömür gibi akıp giden hayat ve onun gibi içindeki resimde görüldüğü gibi taş kesilir, çaresizliği mi seçersiniz?..
Ve en önemlisi;
Bu ülkede ve bu cehennemsi törelerin yaşandığı, örf ve adetlerin müsaade etmediği bir yerde, özel hayatınızda yaşananları anlatma cesaretine
bulabilir misiniz?..
Tabi ki cevabınız hazır…
Koskoca bir, HAYIR!
Ama; O özel hayatınızı ve de kalenizi işgal edip, tahrip edip yıkıp, yıllar sonra “Ben gidiyorum” diye karar verilirse ve de konuşma noktası sıfıra inmişse, paylaşmak için bir soğuk duvara veya şimdiki gibi bir yerde kendinizi, derdinizi, içinizi, özel hayatınızı ve de yaşadıklarınızı anlatmakla karşı karşıya mı gelirsiniz, benim gibi…
Ben çok kararlıyım;
Yaşadıklarımı, toplumun özellerini yazan biri olarak, kendi özellerimin de yazılmasına çok kararlıyım…
Çünkü o toplum, seni, beni ve özelimi çok ama çok merak eder durur, yaşadıklarımı sağından solundan öğrendikçe…
Ben durup, tıkanıp, kapandıkça ve de yürüyecek cesaret bulamadıkça bunu istiyor herkes…

Nedenini merak eder!..
“Niçin bu duruma geldi?” der.
“Bu suskunluk ve de kendini kapatmışlık nedir?” diye yırtınıp durur.
Buda, Marmara’dan sonra Doğu ve Güneydoğu’daki 11 kenti yerle bir eden ve son olarak Malatya’da yetmedi, memleketim Ardahan’da da hissedilen Rize’de ki deprem ve de yaklaşan ağır kışlarda kendisini bir kez daha hatırlanan kar boranlı fırtınalar ardından ortaya çıkan Tsuinami dalgaları gibi gelir sana ve bana çarpar, çarptıkça da senide, beni eritip bitiriverir
Anlat, anlat ki kimin yanlış, kimin doğru olduğunu bu toplumun hepsi, ama hepsinin bilmesini ister…


Ben bu isteğe yenilmek üzereyim…
Dayandıkça, düşündükçe sırtım, kalbim ve de beynim patlar ve ben bir insan olarak karşılayamam bu kadar ağır gelen dalgaları ve de baskıları…

Benden bu kadar…
Kim ne derse desin?
Bitmek mi, toplum nezdinde tükenmek mi?..
Bilmem ama ben özel hayatımı, yaşadıklarımı ve en önemlisi son yıllarda çektiklerimi hazırlığında olduğum “Özel Hayat Anlatılır mı?” adlı kitabımda anlatmaya çok kararlıyım…
Çünkü çok zor durumdayım, bir o kadar da yorgunum, yapamıyorum artık yaşadıklarımı saklamakla…
Beni dinlemek ve de öğrenmek isteyenlerin, içinde bulunduğum psikolojiyi
anlayacağına ve bir çoğunun yaşamları boyunca benim yaşadığımı yaşadığına inanarak, yaşadıklarımı yavaş, ama emin adımlarla ve bana çok acı veren bu ıstıraplarımım, bugünden sonra kıyısından, köşesinden de olsa artık anlatmaya başlayacağım şimdi yaptığım gibi…
Benimle paylaşılacak bir şeyleriniz varsa lütfen ama lütfen bana ortak olup, yardımcı olun…
Ve sizde artık dökün içinizi, olacakların nereye varacağını düşünmeden…
Saklamayın, bitersiniz yoksa!
Çünkü saklasanız da, kaçsanız da, biliyorum, benim gibi sizde yıkık, viran olmuş birer kalesiniz…

“Özel hayat anlatılır mı 2”

Papaza ihtiyaç duyulduğu an ..

“Özel hayat anlatılır mı? 1” başlıklı yazımızın devamını bugün ele alırken, çoktan düşünüp, şimdiye kadar bir türlü yazamadığım önemli bir konuya değinmek isterim…

Benimde içinde bulunduğum İslam toplumunda ki içine kapanmışlık, anlatamamak, anlaşılamamak ve örf-adet engellerinin Hıristiyanlıkta olmadığını, bu nedenle de Hıristiyan toplumunun önünün açık, refah bir topluma sahip olduğuna inanmaya başladım.

Buna neden; İnsan psikolojisinin bozuk olduğu anda iç dünyasında homurdanan alevlerin kendisini ve etrafını yakmamasına direnip,  ve de şarj olmak için bir çok arayışa girdiğini kabul etmek gerek.

Bu yapılamazsa insanın bir anda bir Atom bombası kadar tehlikeli, bir o kadar da kendisine, etrafına, çevresine ve de sevdiklerine zarar verecek duruma geldiği kesindir… Kadın cinayetler, bir anlık hırs denen katledişler yada hala çözülemeyen denen ama nedenleri bilinen intiharlar buna örnektir..

Ve bana göre bunları bilen, anlayan, algılayan, çözen Hıristiyan toplumlarının bu soruna yani için için alev alev yanan iç dünyanın volkanı söndürülmesine güzel bir formül bulduğuna inanıyorum.

(Bu formül, Hıristiyanlığı savunuyorum veya ret ediyorum anlamına gelmesin sakın…)

O formül ki; Bugün benim yaptığım gibi önemli bir etken, bir o kadar da hayati faktördür. İnsanların kendi özel hayatlarını anlatabilecekleri bir kimseyi bulamadıkları bir toplumda, yaşamında çok kısa olduğuna inanmaya başladım, bugün ki gibi kısa bir süre önce yaşadığım sıkıntıların vücudumda yaptığı enerjiyi depolama sonucu bu genç yaşta geçirdiğim kalp krizi vakasını yaşadıktan sonra…

Buna bir örnek daha vermek mümkündür.

Bu örnek, toplumumuzda insanların neden uzun yaşamayıp, ortalama 60 yaşına kadar ancak yaşayabildikleri örneğidir.

Halbuki; ülkemize gelen, bizim, “Bunamışlar” dediğimiz turistlere sorduğumuzda, 70 ila 80 yaşlarında olmalarına karşın, genç bir insan gibi karşımızda dimdik vücuda sahip olduklarını görürsünüz…

Neden mi?

Onların bizlerden farklı bir avantajı var, güvendikleri, sırdaşları papazları var, özel hayatlarını, sıkıntılarını anlatabilecekleri kutsal bir yerleri ve de özel hayatımız gibi kutsal kurumları, her pazar koşarak gittikleri kiliseleri var.

Burası Hıristiyan toplumunda olan, Kilisede görev yapan papazların arkasında durduğu (Müftülüğe sorduğum, ancak onların da bilemediği!) yerdir…

Hıristiyan sıkılır, suç işler, hatta cinayet işler veya benim gibi özel hayatını paylaşacak birilerini aradığı zaman ilk gittiği yer burası olur…

Papaz, cağlarla örülmüş yerin arkasında, yüzü görülmüyor, insanlar gider karşısında diz çöküp, önce iki tıklar, papazın orada olup, olmadığını öğrendikten sonra başlar anlatmaya, anlattıkça açılır, açıldıkça da rahatlar ve içini dökmenin huzuru ile oradan ayrılır ve hayata yeniden döner ..

Onu dinleyen papaz ya bir yol gösterir, yada bir öneride bulunur, ama onun sırrını (bizim içinde yaşadığımız toplumda olduğu gibi) kesinlikle kimseyle paylaşmaz, kimseye söylemez.

Bu onun Hıristiyan dininin kendisine kutsal bir emridir…

İşte buraya kadar anlatmak istediğim gibi benimde bir papaz arayışı içinde olduğum şu günlerde yaşadıklarımı, önce özel hayatıma ansızın girenlere, kalemi işgal edip tahrip edip, yıkıp, döktükten sonra “Ben gidiyorum” diyene, ardından eşime, çocuklarıma daha sonra babama, kardeşlerime anlatmayı denedim, anlatım da…

Yetmedi, yeri geldi, kalemi, özel hayatımı parçalayanının ailesine, rakı masalarında konuyu birlikte yemek yediğimiz arkadaşlarıma anlatmaya çalıştım. Hatta bizim için kutsal olan cami imamlarına özel hayatım da yaşadıklarımı anlatmak istedim ..

Ama gelin görün ki, yardımcı olması gerekenlerin, anlattıklarımın (daha hiçbir şey anlatmamışken) karşısında önce düşünüp, ardından işi dalgaya alışlarını, ciddiyetten uzak ve de alakasız şeyler konuştuklarını gördüm…

Kısacası beni anlamak istemediklerini, yaşadıklarımın olmaması gerektiğini, böyle bir şeyi yaşamanın sakıncalı ve de tehlikeli, örf-adetlere aykırı, toplum nezdinde yasak olduğunu söyleyip kısadan kesip attılar…

Ama ben bunları yaşamıştım…

İçindeydim ve yaptığım bütün girişimlere karşın bir türlü içinde çıkamıyorum… Bu da beni çok yoruyor ve de üzüyor.

Bu nedenle yaşadıklarımı sizinle paylaşmaya karar verdim, bu kararımın ne kadar kesin olduğunu ve iyi olduğunu da şimdiden his etmeye başladım…

Buraya kadar yazdıklarımı ve anlatmak istediklerimi biraz düşünmenizi ve aşağıdaki sorularımı cevaplamanızı isteyeceğim

Ben;

Aşık mıyım,

sevdalı mıyım,

vicdanı bir azabın içinde miyim,

ekonomik bir sıkıntımı çekiyorum,

siyasal bir zorluk mu var,

şahsımla ilgili özel bir sıkıntım mı var?” da;

‘Bunu sizinle paylaşıyorum?’ sorusunu aynı şeyleri yaşayan sana sorup, devamını yarın ki “Özel hayatım 3” başlıklı yazıma bırakıyorum ..

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER