Bugünkü yazımın başlığı ve BEZİRGANLIK ve DEPREM başlıklı olacaktı. Ama malum içinde bulunduğumuz seçim atmosferinin sizi olduğu gibi biz gazetecileri de kaplamış, nefes aldırmıyor.
Ancak bilmem sizin de dikkatinizi çekiyor mu bunca yoğunluğa ve hızla değişen gündeme karşın birileri ısrarla kentsel dönüşümü üzerine maskeleyip, sözde dikkat çektiği depremden bahsedip duruyor.
Ve bunların kentsel dönüşüm denen inşaat diasporasının pardon sektörünün bol maaşlı bezirganları olduğuna her gün biraz daha inanıyor ve ellerinde gelse tam bir depremi yaratamazlarsa da hemen her gün yarattıkları sarsıntılarla başta sahil kenarına yakın ama yoksul, dönen dolaplardan bi haber ev, arsa sahiplerini olmak üzere toplumu korkutup, deprem olacak denen bölgeleri ‘deprem bölgesi’ diyerek fiyatlarını yerle bir edip, ucuza boşalttıktan sonra yaşanacak küçük bir depremle değil deprem içindekilerin paniğiyle daha büyük tehlikelere neden olacak olan gökdelenler dikmeye devam ediyorlar.
Evet, 99 Marmara Depremini hem de hattın tam ortasında bulunan ve tek katlı, bahçeli olduğunda o depremde bile yıkılmayan evde bizzat yaşamış biri olarak depremin vereceği zararları kaldırımları her yıl en azında iki kez kazınan altı, üste, üstü alta çeviren belediyelerin yaptığı gibi mevcut binayı yıkıp, adına da ‘Kentsel Dönüşüm’ deyip aynısını hatta daha berbatını yerine dikmekle azaltamaz tam tersine tabut sayısını arttırır, borazan bezirganların yanında inşaat sektörünü kendi siyasi ekonomisinin bel kemiği olarak alan yönetim anlayışına koyanlara Arap dolarları dahil yeşil dolarlı büyük paralar kazandırırsınız.
Ki bugüne kadar yapılan da bu.. İnanıyorsanız benimde bizzat içinde yaşadığım Marmara Depreminden en çok etkilenen Kocaeli ve onun komşu kent Yalova’ya ve beton sektörünü kendi iktidarının temeline atan 22 yıllık iktidara bakın derim…
Neyse asıl başlığımıza ve konumuza gelecek olursak içinde yukarıda anlatmaya çalıştığım beton pardon inşaat sektörünü de içinde olduğu bin bir vaatle veren belediye başkanlarını dinlerken sanki belediye başkanı değil, cumhurbaşkanı hatta bir türlü oturamayan Türk usulü, tek imzalı başkanı seçeceğimiz bir seçime varmış gibi bir his kapılıyoruz.
Çünkü seçilse de sonuçta iktidarda ki hükümete, onun atadığı valiye, kaymakama bağlı olan hatta hiç yetkisi olmayan veya varsa hayata geçireceklerin aday gösterilip, seçilemediği için seçilenlerin birer vekil pardon o kadar da değil (!) memur gibi meclislerde, toplantılarda ellerini kaldırıp, indirdiği için icraatları çokta bilmeyen aza, muhtar, belediye ve il genel meclis üyesi ile belediye başkanı değil, gece yarıları attığı imzalarla dediği dedik, kestiği düdük değil, icraat olan cumhurbaşkanı seçiyoruz..
Bunda örnek verecek olursak gün geçtikçe yoksullaşan halkı nasıl zenginleştireceğiz diye düşünmektense şehir lokantaları, balıkçılar, köfteciler açmakla övünülen dilenciliğe alıştıran yeni vaatler yapılan bir siyaset izliyoruz.
Altı üstü çöp toplayacak, temiz olmazsa da suyu akıtacak, çalışanların maaşı için tabela vergisi toplayacak, inşaatçılara verdiği ruhsatlarla gecekondudan çıkıp, rezidanslara yerleşecek olan belediye başkanı, başkanın dediğini iki ellerinde bulunan parmaklarına bakıp, ‘bal tutan parmak yalanır’ diyerek kabul edecek meclis üyesi, bir tabanca, asgari ücret maaş ve birde kravata, ha unutmadan kadınlar da var. Onlarda fular takacak olan muhtar, ne için seçildiğini bile anlamayan ve 5 yıl boyunca kim oldukları bilinmeyen aza seçilecek olan bir seçim öncesi verilen vaatlere baktığımıza kim yerel seçim değil, genel bir seçim varmış havası içinde buluyorsunuz kendinizi.
Kimi ruhsatı olmayan hayvan meydanlarının derme çatma kulübelerinde korsan kavurma ile hayvancılığı kalkındıracağını, kimi tekstil atölyesi yok canım sende o kadar basitleştirip , aşağılama fabrikaları kurup işsizliği önleyeceğini, kimin ise devletin imkanlarını kullanıp, adeta zorla kamulaştırıp vatandaştan yada vatandaşın denen hazineden bedava aldığı arsanın yarısından çoğunu TOKİ, KİPTAŞ gibi satıp, yanı başına diktiği iki bina ile konut sorununu çözeceğini vaat ettiği bir seçim izliyoruz.
Kısacası, kimileri Cumhurbaşkanlığı forsuyla gittiği mitinglerde kaanlarla, dronlarla, kimi ise belediye imkanları ile tarla ekmekle, patates, soğan diyerek vaatler verip, oy istediği bu seçimlerde ‘cumhurbaşkanı mı, belediye başkanı mı seçeceğiz?’ diye düşünürken birileri züğürtlerini, kimileri de benim gibi parmaklarını yorar..
Ha unutmadan bu seçimin vaatlerinin başında gelen ve adeta geçen seçimde olduğu gibi bu seçiminde ana sponsoru Kılıçdaroğlu’nun 15 milyon vaadine inanmayıp, 5 kuruşa oy veren 15 milyon emekli olduğuna da bakacaksak olursa bir iki küçük, büyük belediye makamı dışında çok şeyin değişmeyeceğini de düşünmekte olduğunda ve en çok kayıp edeninde de hewaller yüzünden bir türlü demlenemeyeler olacağını bilmenizi isterim.
Yok canım mı?
Aha buraya yazdım.. Siz de not edin.. Doğum günümü kutlayacağım Nisan’a az kaldı..