-
Prolog:
Türkiye’de son dönemde yaşanan önemli bir gelişmeyi ele almak istiyorum. Van’da düzenlenen yerel seçimlerde DEM Parti’nin adayı Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine mahkeme tarafından geri alınması oldukça dikkat çekici. Bu durum, halk iradesine saygının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine, Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alındığını duyurdu. Bu karar, Zeydan’ın seçimle elde ettiği haklarının askıya alınması anlamına gelir ve itiraz sürecinin sonuçsuz kalması durumunda mazbatasının verilmemesiyle sonuçlanabilir. Son dönemde Van’da yaşanan ve DEM Parti’den seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alınması gibi olaylar, DEM Partisi’nin hukuki süreçlerdeki etkinliğini sorgulamamızı gerektiriyor.
Abdullah Zeydan, 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınarak aynı gün tutuklanmış ve Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilmiştir. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, “PKK sizi tükürüğünde boğar” sözlerinden ve katıldığı bir eylemden dolayı “örgüte yardımdan” 5 yıl, “örgüt propagandası yapmaktan” ise 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine yeniden yargılanan Zeydan’ın cezası 3 yıla indirilmiş ve yattığı süre göz önünde bulundurularak 6 Ocak 2023’te verilen bir kararla tahliye edilmiştir.
Kesinleşmiş Yargı kararları doğrultusunda, Abdullah Zeydan’ın sabıkası bulunmaktadır. Hukuki süreçte verilen hapis cezası, Yargıtay tarafından onanmış ve uygulanmıştır. Bu nedenle, Zeydan’ın seçilme hakkı geçici olarak elinden alınmış ve sabıkası olan bir kişi konumuna gelmiştir. Hukuki sürecin neticesinde verilen hapis cezası, seçilme hakkının kullanılmasını engelleyen bir faktör olmuştur. Bu durum, Zeydan’ın Belediye Başkanı seçilmesini ve mazbatasını almasını engellemektedir ve engellemiştir. Hukuki süreçte verilen ceza, yasaların belirlediği kurallar çerçevesinde seçilme hakkının kullanılmasını geçici olarak askıya almış ve dolayısıyla Zeydan’ın Belediye Başkanı olması mümkün olmamıştır.
Belediye Başkanı olarak seçilme ve mazbata alma süreci, adayın seçilme hakkının geçerliliği ve yasal engeller olup olmadığı gibi hususları içermektedir. Abdullah Zeydan’ın sabıkası ve seçilme hakkının geçici olarak askıya alınması, bu sürecin doğru bir şekilde işlemesini engellemiştir. Dolayısıyla, hukuki prosedürlere göre Zeydan, Belediye Başkanı olarak görev yapamaz ve mazbatasını alamaz. Bu durum, seçimlere katılma ve kamu görevlerinde bulunma hakkının hukuki sınırlarıyla uyumlu bir şekilde değerlendirilmelidir.
Abdullah Zeydan’ın hukuki geçmişi, seçilme hakkının geçici olarak askıya alınmasına neden olmuştur ve bu nedenle DEM Partisi’nin hukuk kurulu tarafından adaylık sürecinde dikkate alınması gereken önemli bir husus olmalıydı. Ancak, görünen o ki, adı gecen hukuk kurulu bu hususu yeterince dikkate almamış ve adaylık sürecinde Zeydan’ı aday gösterme hatasına düşmüştür. Zeydan’ın sabıkasının varlığı, seçilme hakkının geçici olarak elinden alınmasını ve dolayısıyla Belediye Başkanı olarak görev yapma veya mazbata almayı engelleyen bir faktördür. Bu nedenle, hukuk kurulu tarafından Zeydan’ın aday gösterilmesi yerine, hukuki durumunun ve yasal engellerin dikkatlice değerlendirilip, uygun bir şekilde hareket edilmesi gerekmekteydi. DEM Partisi’nin hukuk kurulu, hukukun üstünlüğünü ve kamu güvenliğini sağlama sorumluluğu doğrultusunda bu durumu dikkatle ele almalı ve adaylık sürecinde uygun kararları almalıydı. Bu nedenle, Zeydan’ın aday gösterilmesi hukuki açıdan doğru bir karar değildi ve bu hatanın önlenmesi için daha titiz bir değerlendirme yapılmalıydı. DEM Partisi, demokratik bir siyasi yapı olmanın ötesinde, hukukun üstünlüğüne ve adalete olan güveni pekiştirmekle sorumludur. Ancak, son yaşananlar DEM Partisi’nin bu sorumluluğunu nasıl yerine getirdiğini sorgulamamızı gerektiriyor.
-
Hukuk Kurulunun Sorumluluğu:
Son dönemde Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeler üzerine düşünürken, DEM Partisi’nin ve sözcüsü Ayşegül Doğan’ın tutumlarına dair bazı eleştirilerim var. DEM Partisi’nin, seçim sonuçlarına saygı gösterme ve halk iradesini savunma konusunda yeterince net ve tutarlı bir duruş sergilemediğini düşünüyorum. Özellikle Ayşegül Doğan’ın ifadelerindeki belirsizlik ve çelişkiler, partinin demokratik değerlere olan bağlılığını sorgulatıyor.
DEM Partisi Sözcüsü Ayşegül Doğan’ın açıklamaları, halk iradesinin önemini vurgulamış olsa da, DEM Partisi’nin bu ilkeye olan bağlılığı hakkında bazı şüpheleri gündeme getirdi. Doğan’ın ifadeleri, DEM Partisi’nin demokratik süreçlere olan yaklaşımını sorgulama gerekliliğini ortaya koyuyor gibi görünüyor. Parti Merkez Yürütme Kurulu’nun Van’daki seçim başarısıyla ilgili açıklaması ise, DEM Partisi’nin kazanımlarının demokrasiye olan inancını pekiştirmekten ziyade, daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik gerektirdiğini ima ediyor.
Abdullah Zeydan’ın seçme ve seçilme haklarının mahkeme tarafından geri alınmasıyla ilgili gelişmeler, adaletin objektifliği ve tarafsızlığıyla ilgili endişeleri arttırıyor. Bu durum, DEM Partisi’nin demokrasi ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sorgulama ihtiyacını beraberinde getiriyor.
Aynı şekilde, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun tepkilerindeki siyasi tavrı da eleştirel bir gözle değerlendirmek gerekiyor. Tanrıkulu’nun, eleştirilerini yaparken muhalefet partisi olmanın dışında daha yapıcı ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini düşünüyorum. Eleştirilerin sadece siyasi polemikler üzerinden yapılması, demokratik süreçlere katkı sağlamaktan ziyade kutuplaşmayı derinleştirebilir.
Ayrıca, Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine mahkeme tarafından alınan kararın hukuki zeminini ve gerekçelerini daha detaylı incelemeden, doğrudan siyasi çıkarlar etrafında tepki göstermek, hukuki sürecin sağlıklı işlemesine katkı sağlamaz. Bu nedenle, siyasi aktörlerin bu tür konularda daha dikkatli ve sorumlu bir tutum sergilemeleri önemlidir.
DEM Partisi’nin hukuk kurulu, partinin hukuki süreçlerde doğru kararlar almasından ve yasalara uygun hareket etmesinden sorumludur. Ancak, Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alınması gibi bir durumda, DEM Partisi’nin hukuk kurulunun rolü oldukça kritiktir. Bu tür olaylarda, hukuk kurulu DEM Partisi’ni doğru ve etkili bir şekilde temsil etmeli, hukuki süreçleri en doğru şekilde yönlendirmeli ve partinin itibarını korumalıdır.
Ancak, görünen o ki, DEM Partisi’nin hukuk kurulu, Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alınması gibi önemli bir olayda etkin bir rol oynamamıştır. Hukuk kurulu, gerekli adımları atarak partinin ve seçilmiş yetkililerin hukuki haklarını korumak yerine, sessiz kalmış veya yetersiz bir tepki vermiş gibi görünmektedir. Bu durum, DEM Partisi’nin hukuk kurulunun sorumluluklarını yerine getirmede yetersiz kaldığını göstermektedir.
-
DEM Partisi ve Hukukun Üstünlüğü:
DEM Partisi, hukukun üstünlüğünü ve adaleti savunma konusunda kararlı bir duruş sergilemelidir. Ancak, hukuki süreçlerde etkin bir şekilde hareket etmeyen veya hukuki hakları savunmada yetersiz kalan bir parti, demokratik ilkelerin ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasında zayıf bir halka haline gelir. Bu durum, DEM Partisi’nin siyasi etkinliğini ve toplumsal güvenini zedeleyebilir.
-
Ara Vargı:
DEM Partisi’nin hukuk kurulu, partinin hukuki süreçlerdeki etkinliğini ve adalet anlayışını temsil etmektedir. Ancak, son yaşanan olaylar DEM Partisi’nin hukuki sorumluluklarını ne kadar yerine getirdiğini sorgulamamıza neden olmaktadır. DEM Partisi, hukukun üstünlüğünü ve adalete olan inancını güçlendirme konusunda daha etkin bir rol oynamalı ve hukuki süreçlerdeki etkinliğini artırmalıdır. Aksi halde, parti, toplum nezdinde güvenilirliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
DEM Partisi’nin belediye başkan adayı olarak gösterdiği Abdullah Zeydan’ın geçmişi, kamu görevlerine katılma hakkının hukuki sınırlarıyla uyumsuz bir tablo çizdi. Ancak, DEM Partisi’nin hukuk kurulu, Zeydan’ın adaylık sürecinde bu önemli detayı yeterince değerlendirmedi ve aday gösterme hatasına düştü. Zeydan’ın geçmişindeki suçlar, belediye başkanı olarak görev yapmasını engelleyecek yasal engeller oluşturdu. Bu durum, hukukun üstünlüğünü ve kamu güvenliğini sağlama sorumluluğu doğrultusunda daha dikkatli bir değerlendirme yapılması gerektiğini ortaya koydu. Ancak, DEM Partisi’nin hukuk kurulu bu önemli ayrıntıyı göz ardı etti ve sonuç olarak Zeydan’ın aday gösterilmesi hukuki açıdan doğru olmadı.
Şimdi ise gözler Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) çevrildi. YSK’nın vereceği karar, bu tür hukuki ihlallerin nasıl ele alınacağı konusunda önemli bir örnek teşkil edecek. YSK’nın kararı, seçim sürecinin bütünlüğü ve güvenilirliği açısından hayati önem taşıyacak ve herkesin bu karara saygı göstermesi gerekecek.
Abdullah Zeydan vakası, siyasi partilerin aday seçme süreçlerinde titizlikle hareket etmeleri gerektiğini ve hukuki normlara uygunluğun önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Ayrıca, YSK’nın bu tür durumlarda aldığı kararların, demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi açısından büyük önem taşıdığını bir kez daha hatırlatmaktadır.
-
DEM Partisi’nin Hukuk Anlayışı: Siyasi Oyunların Mağduru Abdullah Zeydan
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), siyasi oyunların mağduru haline gelen Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alınması konusunda sessiz kalmıştır. Bu durum, DEM Partisi’nin hukuk anlayışının ve demokratik ilkelerine olan bağlılığının sorgulanmasını gerektirmektedir. Zira, parti yönetimi, hukuki süreçlerde etkin bir şekilde hareket etmek yerine, siyasi hesaplar doğrultusunda tavır almış ve halk iradesine saygı göstermemiştir.
-
Hukuk Anlayışının Eleştirisi:
DEM Partisi, seçim süreçlerinde ve hukuki meselelerde adil ve şeffaf bir tutum sergilemekle sorumludur. Ancak, son yaşananlarda DEM Partisi’nin bu sorumluluğunu yerine getirmediği açıktır. Parti, Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alınması karşısında gereken tepkiyi vermek ve hukuki mücadelesine destek olmak yerine, sessiz kalmış ve siyasi açıdan belirsiz bir pozisyon almıştır. Bu tutum, DEM Partisi’nin demokratik ilkelerinden ve hukukun üstünlüğüne olan inancından sapması olarak değerlendirilmelidir.
-
Parti Sözcüsünün Tutarsızlığı:
DEM Partisi Sözcüsü Ayşegül Doğan’ın açıklamaları, parti yönetiminin tutarsızlığını gözler önüne sermektedir. Halk iradesine saygı duyulması gerektiğini belirten Doğan, ancak partinin hareketsiz kalması, halkın iradesine gerçek anlamda saygı göstermediğini ortaya koymaktadır. Bu tutarsızlık, DEM Partisi’nin siyasi çıkarlarını hukukun üstünde tuttuğunu ve demokratik değerlere sadık kalmadığını göstermektedir.
-
Parti MYK’sının Yetersiz Tepkisi:
DEM Partisi Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) yazılı açıklaması da eleştirilmelidir. Partinin Van’da büyükşehir dahil, 14 belediyenin tümünü kazandığını vurgulaması, asıl meseleyi göz ardı etmektedir. MYK’nın açıklamasında, hukuki süreçlerdeki belirsizlik ve haksızlık konusunda net bir tavır alınmamıştır. Bu durum, parti yönetiminin hukukun üstünlüğünü savunmaktan uzak olduğunu ve siyasi çıkarlarını öncelediğini göstermektedir.
-
Sonuç: