Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

KINAMIŞTIM, KUTLUYORUM AMA BU KEZ DE GÜLÜYOR, KINIYOR, KIZIYORUM..

Mecliste ki ‘Çözüm Komisyonu’nda Barış Annesi Nezahat Teke’nin Kürtçe konuşmasının engellenmesi 1 yıl önce 30 Ağustos’u anma adına ele aldığım yazımı bana bir kez daha hatırlattı ve ‘Kınamıştım, Kutluyorum’ başlıklı o yazıyı güvenmedikleri halkın içinde sağında solunda korumaların olduğu arabayla geçip, selam verilen bu yıl ki 30 Ağustos’ta ‘Kınamıştım, Kutluyorum ama ‘Gülüyorum, Kınıyor, Kızıyorum..’ diyerek yeniden yayınlamanın daha anlamlı olacağın düşünerek, arşivimden alıp, ulusalcılık damarlarının bir hayli şiştiği yeni bir 30 Ağustos’ta bir kez daha yayınlıyorum.

Çünkü barış süreci diye adı konulmayan yeniş süreçte bir barış annesinin Kürtçe konuşması hatip tarafından ‘Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.” şeklinde kayıtlara geçmeye devam ettiği ülkede Kürt sorunun demokratik çözümü ve kalıcı barışın sağlanması için kurulduğu iddia edilen Meclis komisyonunun, “Kürt bir anneden doğan, Kürtçe ninnilerle büyüyen, Kürtçe acılar çeken, Kürtçe gözyaşları döken” Barış Annesi Nezahat Teke’nin konuşmasını kendi anadilinde yapmak istemesinin engellenip, TBMM’sinde ki gibi ‘Bilinmeyen dil’ değil de bu kez de ”Türkçe olmayan bir kelime..’ olarak adlandırılmasının bugünkü iktidarı iktidara taşıyan önceki 28 Şubatlı hal hareketlerden farklı değildi..

Kısacası, ‘Kızım sana diyorum, Gelinim sen anla’ deyip, önceki bir 30 Ağustos’ta bizzat yaşadıklarımdan farklı olmayan bugün yaşananların hala sürmesinin Kürt sorununa bakışta samimiyeti de ortaya koyup, koymadığını anlatır aşağıda ki 1 yıl önce ele aldığım bu yazım..

İşte bugün yaşananları adeta anlatan dünkü yani bir yıl önce sanki bugün için yazılmış olan ‘Gülüyorum, Kınıyor, Kızıyorum’ anlamlı kelimeleri de eklediğim, ‘Kınamıştı, Kutluyorum’ başlıklı bir yıl önce ki 30 Ağustos’ta o yazım..

KINAMIŞTIM, KUTLUYORUM..

Bugün ki yazıma başlamadan önce yazımın daha iyi anlaşılmasına katkı sunacağını düşündüğüm bir anımı anlatmak istiyorum.

Günlerden yine bir 30 Ağustos mu, Cumhuriyet’in yıl dönümü mü yaşlanıp, hatırlamasam da bu sabah beni arayıp, ‘Fakir abi günaydın.. Abi sayın valimiz Hayrettin Çiçek ile sevgili eşi Berna Çiçek’in başkanlıklarında düzenlediğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramının kabul törenine kaç kişi katılacaksınız?’ diye soran Ardahan Valiliğinin güzel sekreteri Gülay gibi beni arayan o dönemin valilik sekretaryasının daveti üzerine Askeri Gazinoda verilen kokteyle gitmiştim.

Şu an Ardahan Öğretmenevinin yanı başında bulunan ve bana göre kent dışına taşınan askeri birliklerin boşalttığı ve Millet Parkı yapılan alanın önünde bir gecekondu halinde duran ve onun da oradan kaldırılıp, tugayın taşındığı alana götürülmesi gerektiğini düşündüğüm Askeri Gazino’ ya giderken bugünkü gibi beyaz olmazsa da simsiyah olan sakallı yüzüme bön bir bakışla durdurulduğum nöbetçi kulübesindeki asker davetliler listesinde adımı ve ‘gazeteci’ kimliğimi görüp, beni içeri almıştı.

İçeri girdiğimde o dönemin tüm bürokrasisinin benden önce gelip, ayakta verilen kokteyllerin eşliğinde kahkahalarında içinde olduğu büyük bir uğultu ile çoktan vatanı kurtarmaya başladıklarını görüp, rahatça sohbet edeceğim tanıdıkları arayan gözlerimle kendimi aralarında meslektaşlarımın da olduğu masaya geçip, merhabalaşırken yanıma gelen garson askerin ‘Ne alırdınız, ne içersiniz? diyerek elindeki tepsiyi bana gösteriyordu.

Servisteki içecekleri inceledikten sonra yarım kadeh konumunda duran su katılmamış rakıyı elime alıyor, ‘Buz veya su ister misiniz?’ diyen askere teşekkür ediyor, elime aldığım rakı dolu bardakla masama dönüyor, vatan kurtaran nutukların atıldığı sohbete yenide katılıyorum.

Birden omuzuma bir el dokunduğunu hissedip, geri dönünce bir hayli yıldızı bol biri ‘Efendim siz kimsiniz?’ diye sorup, sonrasında komutanın benim dışarı çıkmamı istediğini söylüyordu. Şaşırmış halde ‘Neden?’ diye sorunca Tugay Komutanının beni gördüğünü, sakallarımın gazinonun kurallara uymadığını, ve bu nedenle dışarıya çıkmam gerektiğini söylüyordu.

Çünkü elimdeki rakıya su katmadığımdan içtiğimin de su olduğunu ve su içen bu sakallı olsa olsa ya hacı yada cemaatçidir diye düşünülmüş ve askeri kurallar gereği dışarı çıkmam yani nazik adıyla gazinodan dışarı atılmam gerekiyordu.

Önce, olsam da rahatsız olmam tam tersi saygı duyulması gerekenler olan hacı, hoca olmadığımı gibi gazeteci olduğumu ve adımında o çok sevdiğiniz (!) Fakir Yılmaz olduğunu, elimdekinin de su değil, bizim verdiğimiz vergilerle alınan ve sizin de lıkır lıkır içtiğiniz Tekirdağ rakı olduğunu anlatınca beni dışarı atmak isteyen komutanın geri gidip, o dönemin Tugay Komutanının kulağına eğilip, bir şeyler söylediğini izledikten sonra gelip, ‘Özür dilerim yanlış anlaşılma olmuş’ dediği an benim şarttellerim atıyordu.

Bu kez ben karşı atağa geçiyor ve elimde ki daha dudaklarıma vurmadığım rakıya önce su döküp, bugünkü sakallarım gibi beyazlattıktan sonra komutanların ve davetlilerin gözü önünde yere dökerek, ‘Siz böyle yaptıkça iyi yapmıyor tam tersi karşı görüşleri daha da kamplaştırıyor, yarın başımıza çıkaracaksınız ve kendinize de biz toluma da bizlere de bugünleri aratacaksınız’ diyerek ve davet edildiğim ama sakallarıma bakılıp, dışarı atılmak istediğim gazinoyu terk ediyordum.

Kısacası bir insan, bir gazeteci olarak gördüğüm bu muameleye karşı birleri gibi korkup, duyarsız kalmıyor, gereken tavrı anıda, o anda iki yüzlü yüzlere ortaya koyuyor ve bugün yapılsa yine yaparım diyerek vicdanen rahat bir insan olarak benden önce ve sonraki insanlara, başı kapalı anasını askeri alana almayan ve oğluyla görüştürmeyenlerin bu ayrımını o dönemde de kınıyor, kendimce gereken tepkiyi ortaya koyuyordum.

Peki, ‘bu anımı bana hatırlatan ve bir kez daha yazdıran konuya nerden geldik dersek Ardahan’dan kalkıp,rahmete kavuşmadan önce CHP Kars İl Genel Meclis Üyesi olan babamın siyasi görüşü dolaysıyla sürgün edildiği Afyon’a gidelim’ diyorum.

Ve milletvekili iken son yerel seçimler de belediye başkanı adayı gösterilen ve seçim koordinasyon merkezi açılışında yaptığı konuşmada, “Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’nin kapıları, DEM Parti hariç bütün siyasi partilere açık olacak” diyen ve başta benim olmak üzere DEM’e 8 milyona yakın oy veren Kürtlerin tepkisini üzerine çeken ama yıllar sonra Afyon yerelini AK Parti’den ortağı MHP’den alma başarısını ortaya koyan CHP’li Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal’ı yeniden ekranlarda görürken seçim öncesi söyledikleri yüzünden bir kez daha gerilsem de kınamıyor, tam tersi kutluyorum.

Çünkü bir insan sizin gibi düşünmezse de söyledikleri hoşunuza gitmezse de davasında haklıysa ve o davası için eğilip, bükülmüyorsa kendisine saygı duymak, ‘insanım’ diyen herkesin görevi ve ‘Yiğidi öldür ama hakkını ver’ sözünü yerine getirmesi gerekir diye düşünüyor ve bu kez bizzat kendisini sesli kutlamak için önce telefonla arayıp ancak seçim öncesi ‘Seçilirsem, telefonum 24 saat açık olacak’ diyen ama her başkan, milletvekili, siyasi gibi onunda telefonu sekreterine verdiğini öğrendiğim Burcu hanımı kınamıyor, kendisini canı gönülden kutluyorum.

Evet, 12 Eylül cuntasını yaptığı darbe ardından rahmetli babamı sürgün ettiği ve ailece 3 yıl Cumhuriyet mahallesinde kaldığımız Afyon’un kadın belediye başkanı Burcu hanımın bir kentin belediye başkanı olduğuna saygı göstermeyenlerin 30 Ağustos etkinliklerinde kendilerine güzel koltukları getirtip, o kentin insanlarını oyları ile seçilmiş birini, hem de bir kadını naylon sandalyeye oturtulmak istenmesine karşı ortaya koyduğu tavır gerçekten kayda değer ve kutlanması gereken bir davranıştı.

Bu nedenle seçim öncesi söylediklerinden dolayı kınadığım CHP’li Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal hanımefendiyi geçtiğimiz gün yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı yani Büyük Taarruz Zafer Haftası 102. yıl dönümü töreninde ortaya koyduğu tavır, iktidardan çok trollerin tepkisi üzerine önce Kültür ve Turizm Bakanlığı sonra Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın da etkinliklerinde çekildiğini duyurması sonrası 60. Altın Portakal Film Festivalini iptal eden, ‘vatan-millet-sakarya’ edebiyatı yaparak ‘ülkücüyüm’ diyenlerin baskısından korkup, sanatçı Suavi’yi sahneye çıkarmayanların, ‘aman beni de hapse atarlar’ deyip Köksal’ın kapıdan içeri koymam dediği seçmenin oyları ile seçilenlerin korktuğu bu ülke de bir kadın hepsinden daha delikanlı çıkıyor ve bildiğini okuyor.

Ha unutmadan Anıtkabir’e gidip, ‘En büyük Erdoğan’ diye bağıranlar dahil resmi ve herkesin olan bayramları bile kamplaştıran siyasi erkin sözde karşısında görünüp, aslında ondan öte faşizan kafa taşıyanları da unutmadan Burcu hanımın kutlanan tavrı ortaya koyarken yanı başında bacaklarını açmış, yaşanan yanlışı onaylarcasına göbeğini okşayarak bed bed oturan siyasi erkeği de en şiddeti şekilde kınıyorum.

Çünkü İyi Parti Afyon Milletvekili olduğunu öğrendiğim ve yanı başındaki tartışmayı hiç duymuyor, görmüyor, hatta onaylıyor gibi hal harekette bulunan o çirkin görüntüyü sergileyen bu milletvekillerinin kendileri gibi milletin oyları ile seçilmişlere, hem de bir kadına karşı ortaya konmak istenen çirkinliğe tepki göstermeyip, hatta ‘Gel Burcu Hanım Benim Yerime Otur’ diyerek nazikliğinin yanı sıra milletten yana tarafını sergileyeceğine, ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ rolünü üstlenmesini de şiddetle kınıyor, ‘Bugün Burcu’ya yarın sana’ olacağını da tanımadığı, tanımakta istemediğime hatırlatıyorum.

Ve bu hatırlatmayı Kürt kelimesine, adına, Kürt sorunu denen soruna alerji olduklarını saklamak için ‘Vallahi tepkimiz Kürde, Kürt sorununa değil, Türkiye’nin en büyük meselesi Kürt meselesidir diyen HÜDAPAR’a dır’ deyip, sözüm ona generallere yüklenerek saklayan ulusalcı medyaya da anımsatmak gerekir.

Çünkü aynı ulusalcı medyanın ve muhalefetin ‘Generaller neden HÜDAPAR Genel Başkanının olduğu aynı fotoğraf karesinde?’ diye sorular sorarken ortaya koyduğu gerçek yüzü yüzünden mevcut iktidarın hala iktidarda olduğunu da hatırlatmak gerek.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER