Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

KURNALARDA POZ VERENLER SİZ HİÇ KURNA KÖYÜNE HİÇ GİTTİNİZ Mİ?

Sorsan Ardahan’ın kaç ilçesi, kaç köyü ve kaç beldesi olduğunu hemen diyemeyeceklerin yanından, Ardahan’ı veya Kars’ yada Iğdır’ı hiç görmeyenlerin, Ardahan adını gölgeleyen KAI dernekçiliğini yaptığı batı kentlerinden ve ülkenin en büyük metropol şehrinden bu aralar memlekete gidenler bir hayli çok.

Kışın kaz yazın saz etkinlikleri ile sivil toplum örgütlülüğü yaptıklarını sanalların başını çekenlerin yanında memleket hasreti adı altından gittikleri köyde, kentte babadan hatta dededen kalma arazilerin para edip, etmediğini el altında sorup, ince hesaplar yapan ‘miras yediler’ dediklerimin hemen her yıl gittikleri memleketlerinin yollarının neden bozuk olduğunu, yayla yollarının yanında sularının hala niye bulunmadığını sorma cesareti göstermediklerini de bilen bir gazeteci, iki stk yöneticisi olarak dünkü  ‘SUSUZ ARDAHAN’A GELMİŞKEN ZEHİRLİ SU İÇEN IĞDIR’A, ORADAN DA KURA İÇİN EYLEME VAR MISINIZ?!.. başlıklı yazımla bir kez daha ‘Gurbetten sılaya gitmişken gördüğünüz, bildiğiniz, okuduğunuz sorunlarla ilgili bir açıklama, bir eylem, bir çağrı yapabilir misiniz?’ diyerek sorular sorma zahmetinde bulunmuşum.

Ve dönüp, baktığımda bırakın bu soruları cevaplamalarını, birilerinin doğru dürüst akmayan yada boşa akan kurunlu köy çeşmelerinin başında layla lom pozlarla memleketi kurtardıklarını sanallarda ilan ettiklerini bir kez daha görüp, ‘Bunlardan ne köy olur, ne kasaba’ diyerek şu an bulunduğum metropolde ki  işime, yazıma, TEMPO TV’de canlı olarak sunduğumuz, ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı yayınıma dönüp, bunların Ardahan’ı olduğu gibi tanımadıkları, hatta Çıldır, Aktaş ve Posof  göllerine olduğu gibi denizine bile girmedikleri İstanbul’u yazmayı daha uygun görüyorum.

Çünkü köy içlerinde ki Kurnanın önünde poz veren bunların Ardahan’ı, 5 ilçeyi, 1 beldeyi ve 226 köyü bilmedikleri  gibi 30 İlçesi, 151 Köyü, 964 mahallesi olan 16 milyonluk dünya şehri, Belediye Başkanının 100 gündür tutuklu olduğu İstanbul metropolünün hemen her köşesinde bulunan iş insanlarımız ve hemşerilerimizi ziyaret ederken birçok insanımızın yaşayıp, ama bir günde olsa hayatında görmediği bir alana yolumun düştüğünü görüyordum, iki mi, üç mü bilmem ama birkaç kez gidip, gördüğüm Kurna’yı da tanımadıklarını da düşünüyorum.

Yolları bozuk olduğunu, üyesi olan şoförlerinin araçlarının pert olduğunu bir güne bir gün anlatmayan AŞOB başkanının danaların pardon DSYB’nin başına geçmek istediği  trafiği az ama gelişi güzel, plansız yapılan sözde bölünmüş yollarında trafik kazası bol olan Ardahan’dan ayrılıp, trafiği başta olmak üzere insan yoğunluğu bir hayli olan İstanbul’a geri döneyim diyorum..

Ha bu arada, dünkü ‘Eyleme var mısınız? başlıklı yazımın  ardından Alevi kültürü ile yoğrulan Damal’da gençlerin başını çektiği duyarlı bir grubun 2 Temmuz’da hepimizi yakan Sivas Madımak’ı andıklarını önlerinde saygıyla eğilerek öğreniyorum.

Ve yarısından çoğu gecekondu, köy olan metropolün sıkıntısından bunaldığınızda nefes almak için bir yerlere kaçmak istediğinizde onca betonlaşma ve gökdelenin arasına, arkasında adeta gizli cennet köşelerinden biri olan Kurnaköy’ün nerede olduğunu anlamak için yeşil doğası içinde milyonlara ve doğaya hayat veren suyun biriktiği barajı anmak ve aramak yeter, artar bile.

İmar yasağının hayrına ‘şimdilik’ dokunulmayan ama sağından solundan yaklaşan beton binaların yükselmeye devam ettiği Kurnaköy, 7 tepeli İstanbul’un diğer tepelerinden gelen kaynak sularıyla toprağı olduğu gibi insanı sulayan Ömerli Baraj havzası içinde adeta saklı bir cennet köşesi.

Her gün yeni bir gökdelenin yükseldiği, altı, üstü metro için kazınan ama ölenin gömüleceği bir avuç toprak bulunup, açılamadığı İstanbul’un kirletilmemiş ender topraklarıyla olağanüstü güzelliğiyle memleketim Ardahan’ın suyu ve yolları olmayan yaylalarını andıran yeşil alanın içinde bulunan bahçelerinde muhtelif meyveler doğal bir şekilde ilaçsız yetiştirilirken sanayi kenti olarak anılan Kocaeli gibi İstanbul’unda aslında bir tarım kenti, meyve kokuları gelen bahçelerden dev bir köy olduğunu da unutmamak gerekir.

Çünkü gıda kıtlığının yaşandığı, toprağın arpa, buğday, yulaf vermektense beton başaklar diye anılan yapılaşmaya kurban edilmeye devam eden İstanbul’un futbolda 1.lige çıkan ama başta trafik olmak üzere bir çok konuda 39 ilçenin gerisinde, gölgesinde kalan bir zaman güzel günler, kırmızılı geceler yaşadığım Pendik’in Kurtköy’ünün hemen ardında yaşanılacak bir alan konumunda gelenek, göreneği ve evlerinin önündeki bahçeleri, bakımıyla fark edilen Kurnaköy..

Bugünün yazısına ilham olan köy konağının önünde yollarında gül açar denen ama gül olmayan memleketime inat gül ve çiçek kokuları içinde ele aldığım bu yazım gibi birçok köyü, köşesi hatta mahallesi olan İstanbul’u ve diğer metropolleri kurtarmak için hala gecikilmediğini de anlıyordum, saklı cenneti Kurnaköyü yazarken..

Ve çoğu Selanik göçmeni insanlarımızın yoğun yaşadığı ama memleketim Ardahan başta olmak üzere doğudan kurbanlıkları getirip, burada satarak, taşı, toprağı altın denen İstanbul’da paraları betona dökenlerin de yavaş, yavaş işgal ettiği Kurnaköy konağı bahçesinde yazdığım yazıma son veriyordum.

Ve her geçen gün biraz daha az yaşanılır alan merkezinden çıkan Kurnaköy’den ayrılıp, Bülbülan’mı, Bülbilan mı diye sorulan ve 100 yıldır yayla davası sona ermeyen ama lazların havada paraşütlerle uçtuğu, bizimkilerin ise içtikleri soğu, beyaz suların ve kendi koyunları değil, ‘yaylamıza el koyuyorlar’ dedikleri Hemşinlilerden aldıkları koyunları çevirdikleri Cağ’ın verdiği gaz ile kırtıklarlla yerde halay çektiği, bol cırtıklı şenliklerden birinin daha yapılacağını bölgeyi tanımayanlarla tanıtmaya çalıştıkları Bülbülan yaylasından farksız İstanbul’un bir başka yeşil cenneti olan Bozkurt Besiciliğin sahibi, dostum, iş insanı Mevlut Bozkurt’un bin bir çiçekle süslü çiftliğinin bulunduğu, sadece marinası, tersanesiyle anılan Tuzla/Tepeören’e doğru yol alıyorum.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER