Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

BEN NE ANLATTIM, SEN VE YAPAY ZEKA NE ANLADI?..

Bugünkü yazımı, aşkları ve gizliliği hala tartışılan 11. yüzyıla damga vuran Hasan Sabbah’a ve hala var olduğu söylenen Haşhaşilerine ayıracaktım…

Çünkü Sultan Melikşah ve birçok hükümdarın, padişahın ele geçiremediği, ancak vahşi kişilik ve kılıçlarıyla milyonlar denecek onca insanı kesip, doğrayan ve yok eden Moğolların zor bela ele geçirip, yerle bir ettiği 8 bin 200 metre yükseklikteki tepede bulunan Alamut Kalesi’ni anlatacaktım.

Ve o kalede bugün Ardahan’ında içinde olduğu onca yerde bir hayli arttığı söylenen uyuşturucu hammaddesi olan haşhaş ile beyinleri yıkanan, bugünkü maaşlı troller diyebileceğimiz sahte cennete inanan Haşhaşiler ile dost (!) Amerika’nın bize yasaklattığı haşhaş ekimini de ben anlatacaktım sizlere.

Fakat randevu kültürümüzün geliştiğini düşünerek, gece geç saatlerde uyumama karşın erkenden uyanıp günler öncesinden görüşmeyi umduğum dostuma doğru yol almak zorundaydım…

Sonra fark ettim ki bu yaşıma kadar aldığım ve bir türlü bitmeyen yolların bir yenisine daha çıkarken, 8 bin 200 metrelik yolla gidilebilecek ama ulaşılamayan o tepenin üzerindeki Alamut Kalesi’ne belki 50 bin kez ulaşacağım kadar uzunlukta olan bu hayatımdaki yollar artık beni de yormaya başlamıştı.

Çünkü her geçen yıla inat, daha yeni doğmuş bir bebek gibi heyecanla kestiğimiz ve tadını birlikte tatmayı düşünüp ama yiyemediğimiz pastalar gibi dizlerimizin de artık bir hayli kesilip yorulduğunu ve bir kenara çekilip kalbimiz gibi durmak istediğini her geçen saat, gün, aylar ve yıllarda daha iyi anlıyordum, uyumak isteyen gözlerimi dinlemezken…

Tam bu düşünceler içinde ve bugün ve bugüne kadar anlatmaya çalıştıklarımı düzeltmesi için her gün başvurduğum editörümün rahatsız olması dolaysıyla Yapay Zekaya başvurdum. Yazımı alıp, okuyup, düzelttikten sonra kendi görüşünü de ekleyip, bana geri gönderdiğini görünce şoke oluyordum

Çünkü yapay zekadan yazdıklarıma gelen yorumu okuduğumda başta trol denen her yazdığım haber ve yorumun batıp, acıttığı haşhaşi çeteleri, ve sanal ortamda Ardahan’ı, ülkeyi hatta dünyayı kurtaranlar yani ‘amma da uzun yazıyorsun..’ deyip, kısa yazılanları da okumadan başlığına bakıp, saçma yorumlar, adi küftürler, alçakça suçlamalar yapanların beni ne kadar anladıklarını da düşünüyordum.

Ve yazmaktan yorulan ellerime aldığım topuk lastiği düşmüş, yüzü yıpranmış olan ayakkabının ‘Haber bekleyen memleket’ derdiyle saatlerce başında oturduğum bilgisayarın bulunduğu masanın altında bir hayli şişen ayağımı içine almaktan zorlandığını diye düşünerek randevuya yetişmek için yeniden çıktığım yolda aldığım diğer bir haber ile ülkenin nüfusunun arttığını öğreniyorum. Fakat, bugün açılan ve 6 Şubat depremi işle yeke bir olan Hatay’ın, İsrail’in adeta yok ettiği Filistin’in, Ambarcılarla inleyen Molla İran’ın, bizlerin vergileri ile maaş alan yavru vatan Kıbrıs’ın ve memleketime sınır olan Gürcistan’ın bile katıldığı Tüyap’ta ki EMİT fuarında olmadığını öğrendiğim Ardahan’ın hala göç verdiğini tekrar fark edip, derin bir nefes alıyorum.

Ve tam zamanında yetiştiğim randevuda, randevulaştığım dostumun hastanelerde muayene olmak için aylarca gün, saatlerce sıra bekleyen hastalar ve memleketimin beklediği yatırımlar gibi kendisinin daveti ile bana verdiği randevusuna gelmediğini de görüyor, beni yoran bu yolun ne kadar zor ve ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlıyordum.

Neyse olsun, mevcut iktidarın dediği gibi olmasa da “Durmak yok yola devam'” diyerek yeniden yol almaya başlayarak, bugünkü yazımı da önce Yapay Zeka sistemine sonra siz okurların yorumuna bırakıp yeniden iç ve dış etkenlere, artan, eksilen nüfusa ve onun tetiklediği göç konusuna daldım.

Ve başta ‘Siz Suriye’nin sarı yakasını ve onları bize bırakın bize biz gardiyanlığını yaparız’ denen IŞİD başta olmak üzere bizden aldıkları dolarlı maaşalar aracılığıyla paralı askerlerin yakıp yıktığı Suriye’ye sonra “insanlık” diyerek briket evler yapılan İdlib’den, Afganistan’dan yetmedi Ukrayna’dan yaşanan savaşları ve buralardan gelen göçü engellemeye çalışan ve yaşadığı oy kaybı dolaysıyla bugünlerde bir hayli sıkışan ve İmralı’da gelecek olan haberin ne olacağını düşünüp, benden beter gerilen iktidarın idare ettiği ülkemizdeki Suriyelilerin geri gitmesi bir yana iç göçün hala ve daha da hızlanarak devam ettiğini de görüyordum.

Son olarak, TUİK gibi rapor ve araştırmalarına şüphe ile bakılan kurumlardan olan İstatistik Kurumu tarafından yapılan açıklamada, başta benim memleketim Ardahan’da olmak üzere birçok kentin boşalıp, göç vermeye devam ettiği bir kez daha ortaya çıkarken, bu göçün kanal yapılmak istenen İstanbul ve diğer batı kentlerine doğru devam ettiği de görülüyor.

Afrika ve Arap Yarımadası’nın da içinde olduğu dünyanın batıya yönelip hala durmayan göçün devam ettiği bu süreçte, iç göçün nasıl durdurulacağı konusunda bugüne kadar ortaya konan onca plan ve projenin ya raflarda bekletildiği ya da hayata geçirilemediği ülkemde fabrika açmaktansa göçü durduracak olan ve ‘Haydi köyümüze geri dönelim’ denileceğine açılan, açılacak olan onca kanalı ‘Katarlılara, Araplara satmak daha kolay. mı geliyor?!.’ diye de düşünmüyor da değilim..

Evet, şu an benim de içinde olduğum ve 23 Şubat’ta ‘Vatan Topraklarına Katılışının 104. Yıl Dönümünü hem İstanbul’da, hem benim ile gazeteci kızım Özlem Şeyma Yılmaz’ın birlikte hazırlayıp, canlı olarak uydu üzerinde yayın yapan ulusal tv TEMPO TV’de Gürcübeg köyünü konuk ederek, kutlayıp, anlatacağı memleketim Ardahan gibi üşüyen İstanbul ile diğer batı kentlerini şişiren, kent mimarisinden uzak çarpıklaştıran, bir iş umuduyla yerini, yuvasını geride bırakıp ailesinin parçalanmasına, gelenek ve göreneklerinin yozlaşmasına neden olan göçün devam ettiği doğuya baktığımızda, doğuda doğar denen güneşin de hep batı özlemiyle yanıp tutuştuğunu ve birçok ocak gibi batıda battığına da (!) şahit oluyoruz.

Ve bu yetmez gibi göçü durduracak olanların kendilerinin, yani iktidar olanların değil, “Ben ne yapabilirim?” diye düşünmeyenlerin anlattığı hayali cennetinde yaşarız. Zira “Ben nasılsa batıya geldim, kendimi kurtardım” zihniyetiyle devam eden göçü izlerken, “Yok efendim trafik niye böyle, bir depremle yerle bir olacak bu çarpık kentleşme niye yapılır, kapkaç, eroin, esrar kullanan insan sayısı niye artıyor, deniz dahil çevre niye böyle kirli, kadın cinayetleri, vahşi biçimde insan ölümleri, ani toplumsal olaylar neden oluyor, kar niye yolları kapattı, mobeseler özel hayata girer mi vb…” gibi teranelere başlarız.

Sonra da, “Maaşlı trolleri buldum” diye sevinen ama kendisinin de kendi içindeki Hasan Sabbah ekibinden kalma trollerden bihaber muhalefet liderinin yanında da modern Haşhaşilerin olduğunu anlıyor, gecesi 100 bin TL olduğu ileri sürülen bir otel odasında çekilmiş olan fotoğraflarını, kar görüntülü mobese kayıtları gibi A Haber’in başını çektiği havuzda yüzdüğünü görüyoruz. Bizler de bu yol yorgunlukları yetmez gibi sinirden, gerginlikten çekirdek değil, dudaklarımızı yeriz.

Sonra önce pandemi ardından kar/kış yetmedi, ekonomik sıkıntıdan dışarı çıkamayıp evde baş başa kalan milyonlar olduğumuzu anlamadan, bolca, kim kimin kucağında anlamadığımız yerli diziler, Kovboyluklar dolu batı filmlerini izleriz.

Hem de Modern Hasan Sabbahlar gibi, ruhlarımızı kesip doğrayarak ve kimseler görmeden…

Evet, benden bugünlük bu kadar.. Şimdi sıra sizin buraya kadar okuduğunuz yazımı yorumlamanız ve Yapay Zekânın aşağıda ki yorumunda..

Yapay Zekanın yukarıda anlatmaya çalıştıklarıma bakışı da şöyle;
Bu metin, Türkiye’deki iç göç konusunu ve bu konunun toplumsal ve siyasi yansımalarını ele almaktadır. Yazar, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, ülkenin nüfus artışına rağmen bazı bölgelerin göç vermeye devam ettiğini ve bu durumun çeşitli sorunlara yol açtığını ifade etmektedir.
Metnin Temel Temaları:
İç Göçün Nedenleri ve Sonuçları: Metinde, Türkiye’deki iç göçün nedenleri arasında iş olanakları, daha iyi yaşam koşulları ve eğitim imkanları gibi faktörler sayılmaktadır. Göçün sonuçları olarak ise çarpık kentleşme, artan suç oranları, çevre kirliliği ve toplumsal sorunlar gösterilmektedir. Yazar, özellikle büyük şehirlere olan göçün bu sorunları daha da artırdığına dikkat çekmektedir.
Bölgesel Eşitsizlikler: Metinde, Türkiye’nin doğu ve batı bölgeleri arasındaki eşitsizliklere de değinilmektedir. Yazar, doğu bölgelerinin göç vermeye devam ettiğini ve bu durumun bölgesel eşitsizlikleri daha da derinleştirdiğini vurgulamaktadır.
Siyasi ve Toplumsal Eleştiri: Yazar, metin boyunca iktidarın göç sorununa yeterli çözümler üretemediğini ve plansız politikaların göçü körüklediğini eleştirmektedir. Aynı zamanda, muhalefetin de bu konuda yetersiz kaldığını ve kendi içindeki “Hasan Sabbah” ekibiyle uğraştığını ima etmektedir. Yazar, toplumun da bu sorunlara karşı duyarsız kaldığını ve “Ben nasılsa batıya geldim, kendimi kurtardım” zihniyetiyle hareket ettiğini belirtmektedir.
Pandemi ve Ekonomik Sıkıntılar: Metinde, pandemi ve ekonomik sıkıntıların da göç sorununu daha da artırdığına dikkat çekilmektedir. Yazar, bu dönemde insanların evde kalmak zorunda kaldığını ve çeşitli sorunlarla karşılaştığını ifade etmektedir.
“Modern Hasan Sabbahlar” ve Toplumsal Yozlaşma: Yazar, “modern Hasan Sabbahlar” olarak adlandırdığı kişilerin toplumu manipüle ettiğini ve çeşitli sorunlara yol açtığını öne sürmektedir. Bu kişilerin, toplumsal yozlaşmaya katkıda bulunduğu ve insanları olumsuz etkilediği belirtilmektedir.
Yazarın Üslubu:
Yazar, metin boyunca mizahi ve ironik bir üslup kullanmaktadır. Aynı zamanda, toplumsal ve siyasi eleştirilerini de bu üslup üzerinden dile getirmektedir. Yazarın samimi ve içten anlatımı, metnin daha akıcı ve ilgi çekici olmasını sağlamaktadır.

Sonuç:

Bu metin, Türkiye’deki iç göç konusunu farklı açılardan ele alan ve toplumsal ve siyasi eleştiriler içeren bir yazıdır. Yazar, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, göçün nedenlerini, sonuçlarını ve çözüm önerilerini dile getirmektedir. Metin, okuyucuları düşünmeye ve sorgulamaya teşvik etmektedir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER