Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

Geciken Özür ve ‘Geçmişlerinize rahmet..’ dileği..

Öncelikle, bugünkü yazıma, ‘Dokuz sene geciken özür..’ başlığı ile bir değil, binlerce özürle başlamak isterdim..
Çünkü her Çarşamba günleri yani bugünkü gibi uydu üzerinden yayın yapan ulusal tv TEMPO TV’de, saat: 20’oo’da canlı olarak sunduğumuz yeni bir ‘GAZETECİLERLE GÜNDEM’ adlı programa hazırlanma telaşı ile günün yazısını yazmak için başına oturduğum bilgisayarın açılan ve kullandığım yazılımın gününün dolduğunu ve yenilemem gerektiğini işaret veren ekranı aracılığı ile ulaştığım facebook sayfasının anılar bölümünde 9 yıl önce bir yakınım olan, kuzenim Özcan Kaya’nın hayata veda ettiğiyle ilgili paylaşımı görüp, ‘Vayyy be 9 yıl olmuş..’ diye bir kez daha üzülüp, mırıldarken, o paylaşımın altına yazılan onca başsağlığı mesaja kısa bir teşekkür de olsa cevap vermediğimi görüyor, utanıyordum.


Ve, tam bir mahcupluk duygusu ile utanıp, kızaran yüzümle 9 yıl önce yazılan o güzelim mesajlara, ‘Acaba nasıl bir cevap vereyim?’ diye düşünürken, karşımda oturan eşimin de sanki benim halimi hissetmişçesine elindeki telefonun durumunda 3. oğlum dediğim Mücahit eniştem, torunum Miray’ı kucaklayan büyük dedesi rahmetli Hakkı dedesini paylaştığı fotoyu bana gösterip, dedeyi kayıp ettiğimiz günden bugüne geçen zamanın 4 yıl olduğunu söylüyordu.
Hızla akan hayatın daha dünmüş gibi geride kalan yılları bir kez daha hatırlattığı o an yerimde dona kalırken, dayı oğlu kuzenim Özcan’ın vefat paylaşımın altına onca dost, arkadaş, akrana, tanıdık, tanımadıklarca yazılan onca mesajı görmemiş ve kendilerine geri dönüp, bir satırda olsa cevaplamadığımı da görüp, utanarak teşekkür etme adına yapılan onca paylaşımları tek tek beğenip, kendimce kendilerinden özür dilerken bu özrün kısa bir teşekkürle değil, günün yazısıyla olmasına karar verip, yazımı yazmaya başlıyorum.
Ve hemen her gün bir sevdiğimizi, bir yakınımızı, bir dostumuzu veya tanıdık, bildiğimizi kayıp ettiğimizi gördüğümüz sanal ortamın adeta ‘kara haber duyurma tahtası’ haline döndüğünü ve bir günde, benim, senin, onun öldüğünü duyuracağını hiç düşünmeden ya üzüldüğünü ima eden bir emoji ile yada ‘Allah rahmet eylesin..’ diyen kısa satırlı bir başsağlığı dileğiyle o paylaşımlara hızla bakıp, ardından hemen gelen güldüren bir görüntü ya da videoyu izlemeye dalar, az önce ‘Falan öldü, filana Allah rahmet etsin’ der ve az önce gördüğümüz, üzüldüğümüz yaşananı kısa sürede hemen unutur kahkahalar atarız.

Evet, beklenmeyen, istenmeyen değişikliklere ve tatsız, tatlı olaylara 21 gün içinde angeje olan, acı, tatlıyı kabul edip, hayatın kalan kısmına devam eden biz insan oğlunun ölüm haberlerinin yanında düğünler başta olmak üzere mutlu günlerinde de çok farklı değiliz.
Ve düğünü olanların paylaşımlarında hemen hemen aynı kısa ve beğeni, mesaj ve emojilerle yaşananları, her an başımıza da gelecek olan yaşanacakları kıssadan geçiştirirken, bahane olarakta ya yoğunluktan, yada unutkanlıktan diyerek hemen başka yöne yönelir, az önce gördüğümüz üzücü habere konu olana nasıl yardımcı olurum, nasıl bir katkı sunarım veya en azında bir telefon açıp, sesimizle acı gününe, tatlı gününe katkı sunmayı düşünmez ve yaşananları hemen, anında unutuveririz.
Bu durum mesleğim, gazetecilikte de geçerli bir durum. Bir baş ağrısı olduğunda akla gelen ve hemen aranan gazeteci baş ağırtan olayla ilgili haberin yazılması,  yapılması, yayılmasının hemen ardından unutulur, aranıp, sorulmayı bırak sanki mecburmuş gibi o ne durumda olduğu düşünülme gereği duyulmayan gazeteciye teşekkür bile edilmez..
Çünkü, 86 milyon olmakla övündüğümüz ülkede yerel gazeteler nasıl çıkar, matbaası nerede, neyle basılır, düşünmez, her sezon da eğitim mevzuatı ve bakanı değiştirilen bu ülke de ancak 800 bin ulusal gazetenin sattığını, bunların yarısının da spor, bulmaca, magazin olduğunu düşünmeyen ve her gün bir gazete bayisine uğrayıp, günlük bir gazetede almasak da, bir reklam vermesek de, hal hatırını sormasak da o gazetecidir benim, senin yaşadığın sorunları yaşamaz, yaşasa da aşar..’ diye düşünür, onunda bir insan olduğunu bile akıl etmeyiz..

Neyse başta kuzenim Özcan’ın hayata veda ettiğinin 9 yıl önceki paylaşımının altına başsağlığı mesajı yazıp, acımızı paylaşanlardan gecikmeli de olsa tek tek özür diliyor ve 5 Ekim’de yapılacak olan düğün ile dünya evine gerecek olan gazeteci kızım Özlem Şeyma Yılmaz’ın düğününe buradan da hepsini ve hepinizi mutlu günümüze bir kez daha davet ediyor, acı günde de, tatlı günde de bir olacağımıza inanıcıyla ülke ve dünya gündemine dönmek istiyorum.
Çünkü Hakkari’de başlayan İstanbul Bayrampaşa’ya kadar gelen operasyonlu, kayyumlu, bir süreçte bir belediye başkanının daha tutuklandığı ülkede yaşananların yanında ilk etapta, ‘Hatay’a mı?!!’ diye heyecanlanıp, baktığım son dakika haber de İsrail’in bu kez Hatay’ı değil, istediği an vurduğu Katar’ı, Lübnan’ı değil, çel, çocuk demeden 60 bin insanı öldürdüğü, öldürmeye devam ettiği Gazze’den önce hava sahasını işgal ettiği, her hareketle bomba yüklü uçaklarıyla anında cevap verdiği Suriye’nin Halep’ini vurduğunu anlatan eski bir videoyu sanırım benim gibi meraklıların yada her an bekleneni düşünenlerin heyecanlanıp, sıkça izlediğinden olacak ki youTube de öne çıktığını görüyordum.
Ve bugün CHP’ye yapılanları dün kendisine yapıldığını unutmuş olan DEM’lilerin tabandan destek görmeyen, inanılmayan iktidarla olan işbirliğine dayanıp, ‘Açın İmralı’nın kapılarının gelsin..’ diyerek inandırıcı olmayan, hiçte gerçekleşmeyecek bir çağrı ile Bahçeli’ye inanıp, özenip, Öcalan’ın meclise gelmesini istediğini ama hala ekonomi başta olmak üzere onca sorunun olduğu ülkede hala hapiste olan Demirtaş ve diğer siyasilerin, seçilmişlerin, gazetecilerin, haklı haksızların doldurup, taşırdığı cezaevlerini boşaltacak olan bir af ya da bir düzenlemeden bahsetmeden adeta, ‘Desinler..’ diye çıkıp, ortaya söz de açıklama yaptıklarını da görüyordum.

Ve gördüklerimin, okuduklarımın arasında en üzücüsü (!) ise çocukları gibi lüks araba sevdalısı denen Diyanet Başkanının da görev süresi dolduğunu, CHP’li Belediye Başkanlarını ve belediyeleri yanına alıp, imzaladığı son iki kararname ile birçok emniyet müdürü, vali yardımcısı, kaymakamı olmak üzere bir çoklarını yolcu eden Erdoğan’ın da yeni bir başkan ve valiler aradığını çaktırmamak için ‘Vay be zaman ne çabuk geçmiş..’ dediğini de okuyup, öğreniyorum..

Ve, ‘Görevden alınacak’ denen ama 5 bin hayvanı telef eden, milyonları çukurlara gömdüren Şap pardon Selfiyeci Ardahan İl Tarım Müdürünün Asalet rütbesi ile ödüllendirilmesi ardından konu başı aktörü olduğu, ‘MÜDÜR ASALETİNİ ALDI, DURUR MU?’ başlıklı dünkü yazımda  veya ‘Çingene kızın hayali kalbur, kasnakmış..’ ile ‘OROSPU KIRMIZI ‘DAN SONRA ŞİMDİ DE KAPAĞI KIRMIZI KAPAK..’ başlıklı yazılarımda olduğu gibi yeniden gerilmeden, bugünkü yazıma son vermek istiyorum.
Tabi bu yazıyı yazmama ilham veren ve 9 yıl önce kayıp ettiğimiz kuzen Özcan için bana sanal da başsağlığı mesajı yazanlara, görüp, göremediğim bu güzel mesajlara benzer mesajlar bırakan herkese, okuruma, takipçilerime bir kez daha ‘geçmişlerinize rahmet..’ diyerek ve bu kez de ‘ölmeden’ satırını da eklemeden, ‘DÜNYA SAVAŞI ÇIKMADAN ŞEYMA’YI EVLENDİREBİLSEK!..’ son yazımlar gibi ‘reklamlarınızla yerelden ulusala daha özgür gazetecilik, daha gür yayıncılık’ diyen ekibin hazırladığı gazetelerimizin dizaynını, grafiğini, montajını ve baskısını yapan Baran’ın, ‘abi hani yazı, gazete baskıya girecek, gazete yazını bekliyor. Allah aşkına yapma gecikiyoruz..’  demeden yazıma da son veriyorum.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER