35 Yıldır asaleten bir İl Müdürünün atanmadığı Ardahan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne şu an vekaleten bakan, çocukken bugün balıkları kayıp olan Alabalık deresinden birlikte oynadığımız ev ve aile komşumuz, hemşerim Uğur Dede’nin asalet beklediği Ardahan’ın İran’dan ülkemize giren, o sınır da bulunan Hakkari ve Van’da yok denecek kadar bir zarar veren ama Ardahan’a gelince ahırların yanı sıra yaylalara hatta birilerinin ötesine kadar giren ve hayvan yetiştiricini oturtan ŞAP dolaysıyla denmeyenin bırakılmadığı elin oğlu, polislikten dönme İl Tarım Müdürününüm asaletini aldığı haberi okuyunca müdürü kutluyor, Ardahanların haline gülmüyorum, Ardahan’ın güvendiği dağlara pardon zavallılara dümdüz gidip, geliyorum.
Evet, aynısını birde buradan tekrarlayıp, bir ileri, bir geri değil, on adım daha ileri gittiğimizi belirtirken dönüp daha dün atandığı üniversitede çalışan bir hanımefendi ile jet hızıyla dünyasını bir kez daha birleştiren rektörü, giden rektör misali yazdık diye sıraya girercesine yolunu bilmedikleri üniversiteye gidip, rektörü kutlayanlar gibi bende kendisini ve yengemi kutluyor, ikisinden de özür dilemezsem de yengemizi rektör yardımcısı yapsan da helaldir diyorum.
Çünkü onca hayvanın değil, 5 binin üzerinden hayvanın telef olduğu memlekete bu hayvanlardan ve bu yıl çokta alınamayan arpadan, buğdaydan sorumlu müdür de eşini yanına almış ve sınırdan sorumlu yapmış, her gün resmi araçlarla Çıldır’a, Posof’a gönderip, kuzey sınırından gelen, gelecek olan ŞAP gibi konuları rapor ettirdiği bir memlekette ‘alınacak’ dendiği bir anda asalet ödülü almak her baba yiğidin işi olmadığı gibi herkesin bir dayısının olduğu siyaset alanında Ardahanlının amcası bile yok desem kızmasın bana şu bizim KAI, KASİAD, KAIFED sevdalısı lobiciliği nenelerinin lobiyesi diye anlayan Ardahanlılar..
Eşini, evini, barkını, çelini, çocuğunu değil boş Çantasını alıp, gelenin Milletvekili, Belediye Başkanı, hatta muhtar olduğu, bir diğerlerinin vali olmak için birilerinin tayin edildiği memleketim Ardahan’ın kendisinin bir türlü alamadığı o İL asaleti bugüne kadar hep birilerine, ellin oğlu denen başkalarına yaramasının yanında resmi olarak ayrıldığı Kars’ın gölgesinde de bir türlü kurtulamadığı gibi şu geride kalan 33 yılda asalet, makam, mevki ve de rütbe ödülünü bolca dağıtması gerçekten de ilginç, bir o kadar da düşündürücü durum bile demiyor ve asaletini alan müdür durur mu diye sormuyorum bile..
Çünkü bu memleketin kendisinden mi, çeper dibinde oturup fesatlık yapanlarından mı yoksa, ‘onun bir gözü olmasın benimde iki gözüm olmasın..’ diyenlerden mi, kobuğ yiyenlerden mi bilmem ama birilerinden beddua aldığına, devam eden göç ile gün geçtikçe iyiden iyiye eriyip, 30, 40 yıla kalmadan helak olup yeniden ya İlçe, köy olmazsa da kasaba olacağını da aha buraya yazıyorum.
Buna neden ise şu günlerde gündem de düşmeyen ve ‘Haaa kardaş, mardaş tanımam ve her an asker çıkarabiliriz..!’ denen Suriye’de değil, Kıbrıs’ın kuzeyini değil, güneyini tanıyan kardeş dediğimiz ülke Özbekistan’ın Buhara şehrinde yaşanan bir hikayeyi hatırlayıp, siz de okuyun da ne anlatmak istediğimi birde siz anlayın diyorum…
Moğol İmparatoru Cengiz Han, Buhara şehrini kuşattığında, şehri ele geçiremeyince şehir halkına bir mesaj gönderdi: “Bizim safımızda olan güvendedir.” Bu çağrı üzerine, şehir halkı ikiye bölündü:
– Birinci grup, şehri ve halkını son adamına kadar savunmayı ve direnişi seçti!
– İkinci grup ise, Moğolların zulmünden korkarak teslim olmayı tercih etti.
Cengiz Han bu durum üzerine şunları belirtti:
“Rıza gösterip, bizim safımıza katılanları, aranızdan direnenleri öldürmek için destekleyeceğiz. Böylece sizlere ülkenizi yönetme ve iktidar sahibi olma imkanı sunacağız.”
Sonuç olarak, ihanet edenler, korkaklar ve hainler onun emrine uydu ve aynı toplumun fertleri birbirine düşman oldu.
Moğol orduları bu iç çatışmayı sadece izledi. Sonunda, işbirliği yapan taraf zafer kazandı ancak Moğolların, onlardan silahları alıp, tümünü katletmesiyle büyük bir şok yaşandı.
Cengiz Han’ın meşhur sözü ise şöyleydi:
“Eğer gerçekten bizim tarafımızda olsalardı, kendi kardeşlerine ihanet etmezlerdi; çünkü biz yabancıyız. Kardeşlerine ihanet edenler bize de ihanet eder.”
Bu tür ihanetler, yabancılar tarafından günümüze dek hala fırsat olarak kullanılmaktadır…