Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

SUSMAKTANSA BOŞ DUAVARA KONUŞMAK EN GÜZELİ..

Dün aradığım bir kurum amirinin telefonumu açmaktan bile korktuğunun hissine kapılmam ardından, ‘Ardahan Valiliğinin emrinde bulunan tüm kamu kurumlarına sus, konuşma, randevu verme sıkıyönetimi’ başlığı ile yaptığım kısa paylaşım ardından her an yeni bir valiler kararnamesinin beklendiği valiliğin bünyesinde bulunan basın bürosundan önemli değişimlerin olduğunu ve arkadaşlarım olan ve iktidar partisi AK Parti İl Yönetiminde de olan Bağdeşenli Şenol’un buradan alınıp, yerine bir başka arkadaşım gazeteci Şenol’un geldiğini ve bu değişime aynı zamanda TRT’nin Ardahan muhabirliğini de yapan Dinçer’in de bu değişime eklendiğini ve halay çekerek yama yapan İl Özel İdaresinin kadrosuna geri gönderildiklerini öğreniyordum.

Ve başta, en son tarlada ziyaret ettiği köylülerle birlikte tırmık yaparken görüp, ‘Hem kaymakam, hem Irgat’ manşeti ile haberini yaptığımız Ardahan’ın Hanak ilçesinin kadın kaymakamının görev alanında bulunan Yamaçyolu (Vardosani) köyü olmak üzere bozuk ve yarım yamalak yapılan köy ve kent içi yollarının yanında çoğu kapalı köy okulları ziyareti ardında dönüp ilçede yaya gezdiği sırada  yapılan kaldırımların toz çıkarmasına kızıp, tepki gösterirken kendisinden istenen  telefon görüşmelerine ‘telefonda konuşmuyorum İsterlerse randevu alıp, gelsinler’ diyerek başta iktidarın siyasilerine olmak üzere kimseyle konuşmak istemesi de bu yöndeki ‘Ardahan Valiliğinin emrinde bulunan tüm kamu kurumlarına Sus, konuşma, randevu verme sıkıyönetimi’ tespitimizi doğrular gibi idi..

Ve, aynı iktidar temsilcilerinin, ‘Alacağız, Aldıracağız’ dedikleri selfiye yetmedi bol jölesi ile güzelleşen saçları bir hayli parlayan İl Tarım Müdürüne tam tersi adeta ödül verircesine ve ‘İyi ettin, ŞAP’ta da sen ve ekibin çok ama çok (!) başarılıydın..’ dercesine ‘Asalet tasdiki’ ile ödüllendirilmesini de bir kez daha hatırlıyorum..

‘Dert etme, alacağız diyenler utasın’ diyerek geçtiğim Tarımı geçip, hayvan hastanesi yapacağını belirten ve ilk deresini kurabiye yaparak vermeye başlayan, soyadını neden değiştiği merak edilen rektörünün daha yeni evlendiği öğretim üyesi yeni eşini de, kardaş ülke dediğimiz ama diğer Turki Cumhuriyetler kardaşlar gibi Kuzey Kıbrıs’ı tanımayan, bugüne dek 65 bin insanı yok eden, etmeye devam ettiği Gazze’yi yok eden İsrail’le kanka derecesinde dost olan Azerbaycan cumhurbaşkanının  örnek alıp,  yardımcısı yapacağını duyduğumuz ek bodrum yaptıran Ardahan Üniversitesinin ‘Rektör kadar hızlı değil, bir hayli ağır’ diye eleştirdiğimiz için olacak ki biraz olsun hızlanan ve basın ekibinin çalışmaya başladığı resmi sitesine bakıyorum..

Bir başçavuşun genel sekreterliğe getirilmesini izleyen  iktidarın Ardahan’da ki temsilcilerine bırakıp, geçerken, Yavuz Gökçe isimli bir takipçimin, ‘Fakir Yilmaz ne diyor yazıyorsam sebebi var, yazmayacağım dedim ara verdim, Posof’lunun dediği gibi yazmasam sussam cırılıyorum..’ şeklinde bir paylaşımına rastlıyorum.

Tabi bu arada bir dönem değil, 2 dönemden çok başında olduğum sırada ilk, son olan Ardahan’ı Tanıtım Günlerinin yine tek başına yapışılmayacağı, yapılanında içinde ARDAFED’in olmadığı Ardahan adını gölgeleyen başka bir stk ile Kars-Ardahan olarak yapılacağını ama Iğdır Federasyonun bu etkinliği, ‘Kars ayrı, Ardahan ayrı, Iğdır ayrı’ diyerek KAI, KAIFED, KAISİAD denen içi boş diasporalara katılmadığı ve tek başına, ‘Iğdır Tanıtım Günleri’ yapacağını da öğrenip, 5 Ekim’de İstanbul Kartal Aydos’ta yapacağımız düğün ile dünya evine girecek olan Gazeteci Özlem Şeyma Yılmaz ile birlikte Tempo TV’de canlı olarak yayınladığımız, ‘Gazetecilerle Gündem’ programımıza kadın kolları başkanı ile katılıp, orada söylediği sözünü tuttuğu için Iğdır Federasyon Başkanı İzzet Kaya’yı da arayıp kutluyorum.

Ve neyse deyip, çıkan son kararname ile eski müdürün jet hızıyla ayrıldığı, yeni müdürün o hızla geldiği  ve 20 yıldan fazladır polis evini yapamayan emniyetin bağlı olduğu Ardahan valiliğinin emrinde bulunan tüm kamu kurumlarına ‘Sus, konuşma, randevu verme’ sıkıyönetimini delip, çok konuştum derken susmaktansa burada olduğu gibi, bir beyaz duvara konulmanın daha iyi olacağını belirttiğim sevgili Yavuz Gökçe’nin ‘Fakir Yilmaz ne diyor yazıyorsam sebebi var, yazmayacağım dedim ara verdim, Posof’lunun dediği gibi yazmasam sussam cırılıyorum..’ yorumun altına yazdığım mesajı, 5 Ekimde İstanbul Aydos’ta yapacağımız ve Gazeteci kızımız Özlem Şeyma’nın, 4. oğlum dediğim Alperen eniştemizle gireceği dünya evi öncesi yapacağımız düğünümüze davet ettiğim  siz okurlarımın da okuması için birde buradan yayınlayayım diyorum.

Çünkü, Yavuz Gökçe’nin, ‘Konuşmazsam cırılıyorum’ diyerek sitem ettiği ve adeta ‘Bu ülkede konuşanın başına iş geliyor..’ iması ile verdiği o mesajına, ‘Susmaktansa boş duvara konuşmak en güzeli..’ başlıklı aşağıda ki yorumda konuşmazsa da yazarak bir şeyler anlatır gibi..

İşte herkesin özgürce konuştuğu, randevulaştığı bir ülke umuduyla o yorum..

Sevgili Yavuz..

Hep konuş, yaz ve cırılma..

Bak benim de hep aynı baskılarda olduğum şu meslek gereği yazıp, anlattığım ve özelimde yaşadıklarımı anlatacak ‘Özel hayat Anlatılır mı?’ adlı bir kitap olacak diye umut ettiği bir meseleyi sana da burada bir kez daha anlatıyayım..

Merdiven altı, pardon Köprü Altı bizim emekli olur olmaz ya dernek başkanı ya da yazar olanlar gibi ben de zaman bulup, Umay Umayı’ın ‘Orospu Kırmızı kitabını kıskandıracak bir kitap olacak..’ diye hayal ettiğim ‘Özel Hayat Anlatılır mı?’ adlı olacak kitabımın sayfalarını dolduracak olan yazılarımdan birinde, ‘Hristiyanların bizde daha sağlıklı ve genç gibi durup, geç ölmelerinin nedeni her pazar gidip, çağların arkasında duran papaza içindekilerini anlatıp, rahatlamalarıdır..’ diye yazdığımda Amerika’da ki bir okurum, erinmeden 43 sayfalık bir açıklama ile benim bunu söylerken insanları Kiliseye teşvik ettiğimi ve Hristiyanlığı övdüğümü, anlatmak istediğimin aslında İslam dininde de olduğunu ve bu terapinin çok önemli bir o kadar da hayati değeri olduğu yönündeki tezimi de teyit etmişti.

Evet, o yazımda bahsettiğim terapi de insanların Kiliseye gidip, cağların arkasında kim var, papaz mı, yoksa cin mi demeden yani kimse görünmezse de geride kalan haftada yada geçmişte yaşadıklarını güvenilir bir sırdaşa volkan gibi yanan ve her an ya kalbe ya da beyine vuracak derecede patlamaya hazır olan alev alev yanan içindekilerini anlatma rahatlığı ile çıkarken, rahatlamış, içindekilerini aktarmış olduğunu da hayatına sağlıklı şekil de devam ettiğini söylemiş ve halen de yazıyor, söylüyorum..

Çünkü yaşadıklarını ‘mahalle baskısı’ dolayısıyla içine gömen bir toplumun fertleri olarak bizlerin içinde bulunduğumuz durumu birine paylaşıp, canımızı sıkan şeyleri anlatmak için ne bir günlük tutar ne de bizi dinleyecek güvenilir birini bulamadığımızdan dolayı tez patlar ve genç yaş denen bir zamanda belki de ölürüz. Ölmesek de saçları beyazlatır, dişleri döker, agresifleşip, sağı, solu, aşk deneni boğazlarız..

İşte o günden sonra yaşadığım her sıkıntı, sorun karşısında ya erken uyuyup, başımı koyduğum yastığımla konuşurken uyur ya da okuma kültürü olmayan bir toplumun olduğunu bilsem de en son yazdığım, ‘Çingene kızın hayali kalbur, kasnakmış..’, Ve; ‘Oruspo kırmızıdan sonra şimdi de ‘Kapağı Kırmızı kapak’ yazılarım gibi sabahlara kadar yazar, yazar, yazarım.. Ve içimdekilerini bir boş duvara anlatır gibi beyaz sayfalara döker, rahatlarım..

Çünkü iyi bilirim ki; ‘Özel hayat Anlatılır mı?’ yazı serim ve kitap olacak diye arşivimde beklettiğim onca yazılarımdan bir olan ‘Kilise ve Papaz’ başlıklı yazım ardından erinmeyip, Amerika’dan bana yazan ve ‘İslam dininde de bu terapi yöntemi var’ diyen o okurum bilmezdi ki camiye gidip, imama yaşadıklarımı anlatsam ‘Şap’tan telef olan ve geriye kalan hayvanlarınızı yola bırakmayın, araçlar çarpar, üstüne para ile cezalandırılırsınız..’ diyen jandarma gibi olmazsa da çıkar minareye ve açar tüm sesi.. Ve.. ‘hele gelin millet gazeteci Fakir, O, heç yemedim’ dediği Posof’un dışı gibi içi de kırmızı elmalarını kıskandıracak olan ne kırmızıları yemiş pardon yazmış..’ der..

Bu nedenle; Kilisye, Camiye, Papaza, İmama gidemezsen de yazarak konuş.. Okunmazsa da, arşivle.. Er, geç biri çıkıp okur, ders alır.. Olmaza da belki benim yaptığı gibi o da kalbi sıkıştığı an terapisini yazarak, okuyarak yapar ve bu yoklukta psikologlara para vermez.. Çünkü ben hep öyle yapıyorum bilesin..

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER