Genel Başkan olur olmaz Saray’a giderek ‘normalleşme’ süreci başlattıklarını belirten CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Sosyalist Enternasyonal Başkanlar Kurulu toplantısına katılmak için gittiği Amerika’da, AK Partililerin Külliye, CHP başta olmak üzere muhalefetin Saray diyerek çok eleştirdikleri gibi eleştirdikleri Türk Evi’ne de gideceği haberleri, başta Kaftancıoğlu ile Kılıçdaroğlu’nu yeterince ulusalcı göremeyen, hatta ‘falanın askerleriyiz, filanın emrindeyiz’ dememekle eleştiren ve gidişlerini hızlandıran ulusalcı tayfa olmak üzere birçok CHP’liyi ve ona yakın olduğundan ‘besleme’ dediğimiz basın, medyayı şaşırtıp, şok etti desek yalan olmaz.
Çünkü Özgür Özel’in Amerika yolculuğu öncesi yaptığı açıklamanın ara satırlarında olmasına karşın bu haberi özelmiş gibi bir gün sonra manşete çeken, karşı ani havuz medyasındaki haberleri ekranda okuyan ‘besleme’ medya mensuplarının haberi okurken yutkunarak, kızaran yüzleri ve değişen şekilleri okumalarından bu şoku anlıyordum. Evet, köprü yapıldığında karşı çıkan, tünel açıldığında tıkamaya çalışan, havaalanı açılırken kapatmaya gayret eden muhalefet yapan ama sonrasında hemen her gün hatta her saat eleştirdikleri Saray’a gittikleri gibi, şimdi de Amerika’daki Türk Evi’ne gidebileceklerini belirten ulusalcı tayfanın kozmik odasında dişlerini sıkıp, dudaklarını kanattığında hissettiğimiz CHP’lilerin başındaki genel başkanın ‘Dün dündür, bugünde bugün’ diyen bir anlayışın karşısında ne yapacaklarını düşündükleri bir sırada ben, şu bizim ünlü, ünsüz türkü evlerine gidip biraz kafa dağıtayım diyorum.
Ve tam kalkayım, gideyim derken cebim ve midemin hiçe öyle demediğini hissediyorum. Çünkü cebimde, Türkü Evi’ne gidecek dolu hali yok; gururlanan midem gibi boş… Ve, ‘bir bira, bir de iki kadeh rakı..’ diyeli aylar, yıllar olduğunu düşünürken, O, ‘bir bira ile, iki kadeh ile bir şey olmaz’ tezi ardından gelen baş ağrılarımı da hatırlatıyor, değişmesi gereken ehliyetimi de düşünerek bu fikirden vazgeçiyorum.
Ama başta konser, etkinlik adı altında milyonların ödendiği Türkü, şarkı, konser, rock, disko gibi işlere para bulup, hizmete gelince de ‘para yok, yan odada müfettiş var, iktidar önümüzü kesiyor’ diyen CHP’li Belediyelerden olan ve parasızlıktan bu yıl Bal Festivali’ni de yapmayan ama geçtiğimiz festivalde 5 türküye 500 bin TL ödediği manşetlere çıkmasına karşın bir açıklama bile yapma gereği duymayan, son seçim öncesi mal varlığını aşklarken birde küçük gemiciğinin olduğunu peçeteye yazan memleketim Ardahan’ın türkücü CHP’li başkanının söylediği türkü eşliğinde işkembeci de bir araya gelen ‘Ardahan Kültür, Turizm Derneği’ üyesi sanatçıların ‘Merdiven altı’ diye de eleştirilen Türkü Evlerinde seslendirdikleri türkülerden birini dinlemek isterdim.
Ha türkü dedim de, 56 yaşına gelmiş bir olarak hala eski türküleri, şarkıları dinleyen kulaklarımın şimdiye kadar ne yeni bir Zeki Müren, nede yeni bir İbrahim Tatlıses yada Neşat Ertaş, Bedia Akartürk, Muzaaffer Sarısözen, Belkıs Akkale, Nida Tüfekçi., Ruhi Su., Aşık Mahzuni Şerif ve memleketime gelip, kendisi gibi türkücü olan başkandan 5 türkü karşılığında 500 Bin TL.’yi alam Musa Eroğlu’ların söylediği türkülerden başka bir türkü dinleyen var mı?’ diye sorup, bu konuyu da başka bir yazıya bırakıp, geçiyorum.
Neyse deyip, zorunlu olarak türkü evi ve özlediğim türkülerin özlemini geçerken bu kez THY ile veya belediye başkanlarının da olduğu özel uçaklarla değil, hayali ışınlama yoluyla yine okyanus ötesine geçip, ‘Ya orada FETÖ diye birisi vardı, niye konuşulmaz, dillendirilmez, unutuldu mu?’ diye merak edip, gökdelenlerin olduğu Özgür Özel’in de gideceği söylenen New York şehrinde bulunan Türk Evi’nin Kars plakalı çatı katına çıkıp, CHP’nin sosyal demokrat yoksa demokrat sosyalist veya işçi sınıfı partisi olup olmadığını anlamak için sağa sola bakmak istedim.
Ve politik yelpazede merkez solda konumlandırılan CHP’nin sosyal demokratlaşma adı altında “ortanın solu” söyleminin yanında Kemalizm’i siyasi yelpazede merkez sola koymasıyla başladığını, sonrasında Kemalizm ile sosyal demokrasinin kaynaşmaya çalıştığını ancak ne sol, ne sağ, sosyalist hiç değil aslında devletçi bir parti olmasının yanında siyaseti bürokratik köklerinden, bürokrasinin etkisinden kurtarıp halka alçılayayım derken, Erdoğan’ın da, ondan önce gelip giden tüm iktidarların çok yakınıp, kırmaya, ortada kaldırmazsa en aza indirmeye çalışırken teslim olduğu bürokrasinin esiri olduğunu bir kez daha anlıyordum.
Kısacası bu yazımızın özü CHP’nin iç dinamikleri ve Özgür Özel’in tutumları etrafında dönen tartışmaları derinlemesine ele alıyor. Özellikle sosyal demokratlık ve Kemalizm arasındaki gerilimi vurgularken, partinin devletçi yapısının halk üzerindeki etkilerini sorguluyor. Özel’in Amerika ziyareti ve Türk Evi ziyareti, parti içindeki ulusalcı kesimle ilişkilerini daha da karmaşık hale getiriyor. Bu durumu irdelemek, CHP’nin geleceği ve siyasi stratejisi açısından önemli.
Bu benim bakışım. Peki sizce bu durum partinin uzun vadeli politikalarını nasıl etkileyecek? Buyurun, Türk Evi’ne, pardon Türkü Evi’ne… Ama hesaplar sizden şartıyla orada bunları konuşup, birlikte memleketi ve CHP’yi kurtaralım.