Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

ULA BABA HANİ AŞI?, NE OLDU AŞI?!.

Her Çarşamba günleri saat: 20.00’da uydu üzerinde yayın yapan ulusal tv TEMPO TV’de canlı olarak sunduğumuz, ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı yeni bir programıma bugünde her zamanki gibi yoğun bir telaş içinde hazırlanırken, erkenden yazmaya başladığım günün yazısına sanalda yapılan bir alıntı ve aynı sanalda paylaşılan bazı fotoğraflara konu olanları düşünürken, bir anda boş bulunup, başkentle yaptığım telefon görüşmesi bugünkü yazıma konuk oluveriyordu..

Ve, Ölümün adını değiştirip, Pandemi eden vakaların yaşandığı günlerde, özel hayatımla ilgili ‘Cumartesi yazılarım’ başlığıla adlı ele aldığım onca yazılarımdan olan, ‘Alman aşısı değil, Ardahan Aşısı’ başlığıyla sık sık dile getirdiğim aşı meselesinin bir yenisini daha yaşadığımız şu günlerde benim, ‘Alman aşısı değil Ardahan aşısı’ dediğim yani Ardahan’da yaşam alanı bulan, bir hayli uzun iğneli Kafkas Arısını da anlatmaya çalıştığım aşı meselesine konu olan birilerinin Göle’de olduğu gibi ŞAP’ın en ağır şekilde his edildiği Hanak ve Posof’a sıla ve sınır, pardon sinir rahatlatma tatiline gittiklerini gördüğüm bazılarınca sanal ortamda yapılan paylaşımlarda Ardahan aşısının birlerine bir hayli yaradığını ve ‘Belki daha uzununu, etkilisini bulurum’ diyerek yeni Arılar, Aşılamalar aradıklarını da görüyordum.

Bu konuyu, ‘Özel hayat Anlatılır mı?’ yada ‘artık yazmamaya çalıştığım, ‘Cumartesi yazıları’ na bırakarak en son yaşadığım bir aşı meselesini anlatmak isterim. Çünkü bugünkü konu, hiç olmayan yada ‘sahte’ denen diploma meselesi, Ardahan aşısı değil, Alman aşısı hiç değil, Ankara aşısı olduğunu sanırım sizde yaşanan ve hayvancılığı ağlatan ŞAP dolaysıyla anlamışsınızdır..

Evet, dün boş bulunup, hayvan hastalıkları ile ilgili Aşı merkezinin başındaki hemşerimi aradım ve hem hemşerilik, hem de daha önce Ardahan İl Tarım Müdürlüğü de yapması, bunlar yetmezse de kendisi gibi  sevdiğim bir ailenin kızı ile evli oluşu ve ŞAP başta olmak üzere hayvancılık denince bir kaç kez görüşmemizin verdiği rahatlıkla çaldırdığım telefonunu açar, açmaz alo demeden, ‘Ula baba hani aşı, ne oldu aşı?’ deyip, onun da bu art niyet olmayan Ardahanlı leh sorduğum soruma gülümseyerek, kendisiyle yapacağın sohbetimiz öyle başlasın diye kendisine merhaba dercesine takıldım..

Takılmaz olaydım..

Çünkü telefonumun karşısında ki hemşeri, dost diye düşündüğüm ve de telefonu açar açmaz, ‘HANİ AŞI?, NE OLDU AŞI?’ diye takıldığım dost sandığım bürokrat, bildik bürokrat ayakları ile ‘Ne biçim konuşuyorsun, irite ediyorsun, bu nasıl soru?’ diyerek beni tersliyor, ve ‘Efendim iyi günler, ben falan, kusura bakmayın, sizi bu saatte rahatsız ettim’ demem gerektiğini ima edercesine, kendisini arayan benim olduğunu anlamak istemiyordu..

Ve, ‘ULA BABA HANİ AŞI?, NE OLDU AŞI?’ şakavari diyerek sohbete başlamak isteyen benin bu ön çıkışımı anlasa da anlamak istemiyor, karşındakinin, bir dost, bir gazeteci veya tanıdık, hemşeri değil de kendisinden aşağı bir bürokrat sandığını yada ‘O Milletin efendisi’ dedikleri ama bu tür tutum ve davranışları ile efendi olanın aslında kendilerinin olduğunu hissettirmek için baskıladıkları bir köylü sanıyordu.

Evet, belki de o haklı benim kendisine hemşeri, dost, arkadaş diye değil, 7 yabancıyı aramış gibi ‘Merhaba, siz orada ne iş yaparsınız.. Hani aşı yapıyordunuz, hayvancılığı kurtarıyordunuz? Ki senin de müdür olduğun yıllarda ki gibi ŞAP yine hayvanları kırıp, geçirirken, siz orada sağlık bakanlığının dediği gibi kilo almış, boğa olmuşsunuz ondan mı şakavari çıkışıma bu cevabı veriyorsunuz?’ demem gerekirdi..

Bu arada, ŞAP ve diğer hayvan hasatlıkları için Ardahan’da aşının depoları dolup, taşırdığını ama sanırım kullanılmadığından yeni aşı istenmediğini de öğrenirken, adeta özel tim havasına girmiş, giyinmiş ve sağlık bakanlığını başlattığı, ‘İdeal Kilonu Öğren, Sağlıklı Yaşa’ adlı kampanyada tartıya davet ettiği insanlara benzer olduklarını gördüğüm Ardahan Tarım Müdürlüğü ekiplerinin bugünlerde ellerine aldıkları poşetlerle sözde saha çalışmaları yapanların ‘İçi buz, dışı derece ölçen, korumalı’ Aşı Çantalarının bile olmadığını da haber alıyordum.

Neyse, dağ, taşı hayvan leşleri ile dolduran ŞAP ile ilgili son durumla ilgili sohbet etmek istediğim ama gerek kendisi ile olduğunu sandığım ancak olmadığını anladığım hukukun hatırı, gerekse bir idareci olarak kendisini arayanının bir dost, bir hukuku olanın, bir gazeteci olduğunu anlamadığından değil de, şu aşağıda ki hikaye gibi bir bildiğimiz tipik bir Türkiye bürokratıyla karşılaşmıştım..

Çünkü, bu ülkede ‘Dünya barışıyor, biz niye barışmayalım..’ diyerek yeni bir sürece yol açan MHP’de, PKK’de dahil her şey değişir, bu ülkede ‘o parti, bu siyasetçi değil’ hep iktidar olan bürokrat değişmez..

Bu hemşo da olsa, tanıdıkta olsa Posoflu hemşerim Cengiz Arıcı’nın, ‘Kim yazdı ise tebrik ediyorum’ notu ile ÂŞIKZÜLALİ KÖYÜ ESKİMEYEN DOSTLAR GRUBU  sanal sayfasında yeniden paylaştığı bir alıntıyı aşağıda ki hikayenin benim dün yaşadığımı en iyi anlattığı için sizin de okuyup, bana katılıp, katılmadığınızı düşünmeniz isterim..

İşte o alıntı ve hikaye..

*Kim yazdı ise tebrik ediyorum..

Bir bürokrat, görevli olarak şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş. Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş:

– “İmdat, Boğuluyorum. Kurtarın beni!” diye bağırmaya başlamış.

O sırada yakınlardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.

Bürokrat: “Bataklığa düştüm. Kurtar beni!” diye bağırmış.

Köylü: “Geçmiş olsun” demiş. Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş. Hani neredeyse dönüp gidecek.

Bürokrat paniklemiş ister istemez: “Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!” diye yalvarmış..

Köylü: “Olmaz sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur”

Bürokrat: “Sen, dalga mı geçiyorsun. Ölüyorum. Kurtar beni!” diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla.

Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş: “Ben Hazine’den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat, seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Mal müdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse. İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar…”

Bürokrat: “Yahu.. Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm.”

Köylü gülmüş: “Ben ölmezsin demiyorum ki…

Bizim devletle bir işimiz olsa Siz de bu yolları önermiyor musunuz?.

Biz de oradan oraya gide gide ölüyoruz adeta….

Sen de Ölsen, mevzuata uygun ölmüş olursun!..

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER