Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

KÖYLÜ KURNAZI BİZİ OLDUĞU GİBİ KENDİSİNİ DE UNUTAN EY HALKIM!..

Aylardır memleketi şap’a oturtan ve TikTok’umdan, Instagram, YouTube’umdan yayınladığım ama izlerken hallerine acıyıp ağladığım ve tümüne bakamadığım İran virüsünün perişan ve telef ettiği dilsiz hayvanlarının şap’tan toprağa verilmesi dolayısıyla, iktidarı, muhalefeti, milletvekilini suçlayan sen…

Sen çok suçsuzken, memleket denilince yazdığım haber ve yorumlarımın senin de içinde olduğun birilerine battığı, pardon iğnelediği, ben fakir gazeteci dahil herkesi suçlayan sen…

Yetmedi…

Bir önceki seçimlerde milletvekili adayı olup, ardından şu bizim bodrumu ile hâlâ tartışılan üniversitenin ilahiyat fakültesine sekreter olarak kendisini atanan cami imamı gibi polislikten, İl Tarım Müdürlüğüne tayin ettiren, bakanlığı, veterineri, siyasetçisi, STK’cısı, gazetecisi, başkanı, türkücüsü… Hepsi suçlu…

Peki, kendine batırmayı hiç düşünmediğin iğneyi zamanında dilsiz hayvanlara vurdurmayan ya da “Vurmayın” diyen, senin bu yaşananlardan hiç mi suçun yok?!

Bu arada üniversite demişken aklıma geldi…

Aldığım bir son dakika bilgisini de habere çevirene kadar, yani gecikmeden hemen şuraya araya onu da ekleyeyim…

Önce, soruşturmalar geçirdiği, devam ettiği söylenen davalar dolayısıyla mahkemelik olduğu iddia edilen Ardahan İl Özel İdaresinden belediyeye, ardından kendisi gibi İl Özel İdare’de projeci diye işe başlayan, bir dönemde bir memur için en üst makam denen Ardahan İl Özel İdare’nin genel sekreteri olan ama başta Yalnızçam kayak tesisi plan ve projeleri haber, manşetler olup tartışılırken, bir anda ne olduysa bilmem ama eski vekil Atalay’ın ve 8 yıl çay yediği söylenen bir önceki dadaş’ın onayı ile üniversitede sade bir memur olmaya kadar gerileyen mi, ilerleyen mi anlamadığım konumuyla arada sırada hatırlanan eşi Anıl Hanım’ın da olduğu, “Işığa karışın” sloganını “Bilgi güçtür” diye değiştiren Ardahan Üniversitesi’nde bodrumdan sonra yeni bir tartışma alıp başını gitmiş…

Yani, soyadı gibi başına geçtiği ARÜ’nün sloganını da değiştiren ve 30 yıl sonra gittiği yurtdışından beklenmedik bir anda güzel bir makam alarak döndüğü memlekete gelirken “Ardahanlı” diye çok sevindiğimiz Posoflu rektörün başında olduğu ve dostum Metin Çimli’nin de daire başkanı olduğu üniversitede şu an “şimdilik” önemli bir mevkide olan Yakup Bey gibi önce başka bir belediyeye geçtiği söylenen, daha sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde araştırmacı olarak görevlendirilen bir isim, şap dolayısıyla ağlayan memlekette şimdiden çok tartışılmaya başlanmış…

Buna neden ise;

Birkaç gün önce, daha evi, kalacağı yeri bile olmayan, misafirhanesinde kalan Ardahan Üniversitesi’nin doğru dürüst çalışmayan, bir hayli ağır olan internet sitesini besleyen bilgisayarlarına “işletmen” olarak atanan ve emekli başçavuş olduğu söylenen Hüseyin Caner Akkurt diye birinin, bu kez çıkan seslerden daha hızlıca, yani jet hızıyla Ardahan Üniversitesi’ne genel sekreter olarak atanacağı yönünde “Son dakika!!” haberini de almış oldum, haberiniz ola…

VE DEVAM EDİYORUZ..

Köylü kurnazı, eyyy halkım…

Atadan, dededen kalma, kalın ve ağır sallarla, çürük gontlarla, yağmur, kar geçiren, küf yayan kara toprakla örtülü ahırı dezenfekte etmeyen, havalandırıp temiz tutmayan sen!..

“Sattığım 5 hayvanla şehirde bir daire aldım” diye hava atan, ama vergi, SGK, Bağ-Kur, tapu harcını doğru dürüst vermeyen sen!..

5 lira destek için siyasilerin, banka çalışanlarının, devlet ve özel bankaların önünde 5 takla atarken, 5 bin liralık ceketini senin gibi sabahın erken saatinde sıraya girenlerle yarıştığın sırada yırttıran, kravatını para çekmeyi bilmediğin bankamatiğe kaptıran sen!..

Peki, sen ne yapıyorsun?..

Kredi borçlarına gelince kapısına gitmediğin, erteleme ya da af istediğin bankaların veznesini unutan, seni temsil eden oda ve birliklerin seçimlerinde oy bile kullanmaya gitme zahmetinde bulunmayan, aday olmadığın, yönetimine girmediğin damızlık ve çiftçi, arıcı kooperatiflerinin, birliklerinin danası, koyunu, arısı olmayan isimlerle yönetilmesine göz yuman, telef olan hayvanlarını beleşten gömdüren sen ne yapıyorsun?

Onca dilsiz, kamu malı olan milyonluk hayvanlar telef olurken, perişan halde ölürken sen niye bir eylem yapmazsın?

Ve etiyle, sütüyle, geliriyle sana, çoluk çocuğuna yaşam veren, şap’tan perişan, memeleri, dilleri dökülen buzağı atmada 81 kent içinde birinci sırada olan hayvanlar için neden ses çıkarmazsın?

Yani Karadenizli çaycı,

Egelı zeytinci,

Trakyalı ayçiçekçi,

Orta Anadolulu, Yozgatlı turpçu, traktörcü,

Akdenizli sebzeci, meyveci,

Güneydoğulu sınır ticareti yapan, ihracatçı, karpuzcu, tekstilci gibi sen niye bir eylem, bir miting, bir çağrı yapmazsın?!

Yoksa dayısı olan birileri gibi senin de kızın, oğlun mu İşkur’dan bankamatikçi mi?

Anan, baban, nenen, deden yaşlılık maaşı mı alıyor?!

Belki de kahvede hoş günden eyleme vakit yok?

Onu da, yani dediğim eylemi de…

Ya da “Tüccarım, yetiştiriciyim” deyip hava atarken, o gece gündüz yaylada, ahırda sana olduğu gibi hayvanlara da baktırdığın, içme suyu, yayla yolu olmayan kadınlar mı dediğimiz eylemi yapsın?!

Yoksa ben ve benim gibi birkaç saf ve salak ve Timur’a gönderdiğiniz Nasrettin Hoca nasılsa senin yerine bağırıyor, çağırıyor, ağlıyoruz diye mi bu suskunluğun?

Susma, sustukça sıra gelecek denen eyyy köylüm ve sevgili halkım…

Cevap ver!..

Benim dediklerim ayıp mı?

Yoksa senin yaptığın doğru mu?!

Alın terinin, emeğinin eseri o ineklerin, hayvanların hakkını savunmayan, konuşmayan, onlar gibi Allah’ın emriyle değil, yalandan, kurnazca dilsizleşen seni ben de, yukarısı da görüyor bilesin…

Ha bu arada “Kalsın” diye sevilen valinin moralini olduğu gibi seni aldıramayan vekilin kamuoyundaki siyasi şekerini, hesaplarını bozan, iktidarın kalan kredisini de bitiren selfiyeci Tarım Müdürüm… Yazımı bitirirken sana da bir iki lafım olacak…

Müdür bey…

Polislikten kalma sen…

Sahte diplomaların tartışıldığı ülkemde eğitim alıp, kendini tarıma atan müdür bey…

Bilmem ama bunca olumsuzluğa karşın polislikten kalma edanla, yani seçimden seçime petrol çıkan Gabar’daki TİM komiseri edasıyla, yengemle birlikte başında olduğun ve sanırım senin gibi “çok çalışma derdi, stresi (!) yüzünden olacak ki” bir hayli kilo alan ekibinle onca vaka ve teleften sonra ancak gittiğin köylere dağıttığın bir litrelik dezenfekteyi muhtara verip, “Aranızda bardakla bölün” diyen sen…

Bunca olumsuzluğa rağmen eğer hâlâ bu görevde kalırsan ve “Ha bugün ha yarın…” değil, asaletini tasdik ettireceğin birkaç ay daha dayanırsan, Tarım Müdürü olarak kalmaya devam edersen inan bundan senin suçun yok bilesin…

Ve varsa suçuna da, günahına ben değil, yukarıda anlattığım köylü kurnazları ve sahte solcu, demokrat, ulusalcı, STK’cı, siyasetçi, pos bıyıklı devrimci, türkücü, sözde toplum önderi, aydını, hacısı, hocası, helvacı, demlisi, demisizi ortaktır…

Yani bunca yaşananlara rağmen sen orada kal hele…

Hatta bu gidişle ilk faturayı ödeyecek olacağa benzer. Vali bey sana kızmamalı, bir de takdirname vermeli… Vekil de, Ardahan’a getiremediği Bakan Bey’e deyip asaletini onaylatıp, daha iyi gitmen için çabalamalı…

O zaman birlikte gecenin karanlığında, çarşının ortasında drone kaldırır, selfie çeker, kutlamayı da bu kez senin gibi diğer başarılı (!) il idarecileri ve müdürlerle birlikte yaparız…Merak etme, yalan etmiyor, atıp tutmuyorum…

Sen tanımasan da beni tanıyanlar yalan etmediğimi, hava atmadığımı iyi bilirler…

Ve ben, gazeteci Fakir Yılmaz olarak senin bunca başarısızlıklarını yazdıysam ve bunca başarısızlığına karşın sen Ardahan’da birkaç ay daha kalıp asaletini tasdik ettirirsen, onu da yani her türlü olumsuzluğa karşın Ardahan’da o koltukta kalırsan ya da iyi bir yere müdür, belki de şu senden önce o koltukta oturan, müdürken senin gibi aynı başarıları (!) ortaya koyan bizim Göleli aşıcı gibi Ankara’ya daire başkanı, bakan yardımcısı olarak gidersen, yani geriye kalan şu 3 ay içinde asaletini tasdik ettirirsen, o zaman bu başarını da manşetler, yazarım bilesin…

Neyse, daha çok uzatmadan sana ve şu bizim maddi manevi çöktüğünü anlamayan köylü kurnazlara, onları izleyen ama birkaç ay sonra zaten iyi olmayan ve yeniden sarsılacak olan piyasadan dolayı “Köylüden alacağımızı alamadım, battım” deyip kepenk kapatacak olan esnaf, pardon bakkalcılara, her depremde yıkıldı, yıkılacak denen ama “Kentsel dönüşüm”ün “Rantsal dönüşüm”e döndüğü, başkanı Demirtaş ve diğerleri gibi hâlâ hapiste, Silivri’si olan İstanbul’dan selamlar…

Gazeteci Fakir Yılmaz.

Not: Bu arada bazı satırımı büyük, bazılarını küçük yazdım…

Belki, böyle yazarak anlatmak istediklerim yani “Oturma, kalk ayağa” diye anlaşılır diye… Cahilliğime ve her zamanki gibi “Hani yazı ağabey?” diye bastıran Baran’ın üstümde yarattığı stres ve baskısıyla tezden cepten yazdığıma bağışlayın…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER