Sendikacılığın sarılaştığı, solculuğun ulusallaştığı ülkeden Saraçhane surlarına sur olan polisi aşıp, Taksim’e çıkılamayacağını gördüğümüz dün gözüne operasyon yaptırdığı, yüzünü botokslatığı, saçlarını boyattığı öne sürülen muhalefet liderinin polis gazından korkup, alanda adeta kaçtığını izlerken birlikte hareketin, bir olmanın, dürüst olmanın, samimi olmanın e kadar önemli olduğunu dair kez daha anlamış olduk. Evet, tüm yasak ve engellemelere karşın 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacaklarını söyleyip, sahaya çağırdıklarını orada bırakıp, akıl aldıkları İBB’ye sığınanların lider değil, emanetçi olduklarını da anladığımız 1 Mayıs’ta asıl sorunun sivil toplum örgütlülüğünün, sendikacılığının yani birlikteliğinin önemini bir kez daha anladık.
Yani iktidarda olduğu dönem içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) nce vakıf ve derneklere toplam 357 milyon 453 bin 972 lira harcandığı, sadece bir vakfın ulaşım, yeme-içme giderinin bütçeye 56,5 milyon lira yük getirdiği söylenen ülkede İBB’yi alanların iş vermediği, yüzlerine bakmadığı, aşırı deyip, destek vermediği, kendi cep harçlıklarıyla toplu taşımaya binerek yada yürüyerek yaya o alana gelenlere rağmen alan bırakılmış kaçılmıştı.. Ama mevcut iktidarın İmam Hatip ve Kur’an Kursları üzerinde oluşturduğu daha sonra TUSİAD’a alternatif olarak MÜSİAD gibi kuruluşların oluşması ile Sivil Toplum Örgütlerinin değerini anlayıp, yöresel dernekler dahil bir çok cemiyetle hareket etmesi ile geldiği iktidarda 22 yılı geride bırakmanın keyfini yaşıyor.
Tabi bu 22 yıl süresince içine girdiği şımarıklıkla başta Mahalle Komisyonları olmak üzere bir çok stk’yı da görmezden gelip, dışlamaya başlayınca başta İstanbul’da olmak üzere bir çok kentte seçimleri kazanamayıp, aldığı darbe ile morali bozuldu. Ve bugün yeniden toparlanma, yeniden Mahalle Komisyonları kurma hesapları içine girdi. Öte yanda başta CHP olmak üzere karşı grup iktidarın ötelediği, şımarıp görmek istemediği stk’lara, federasyonlara, derneklere sahip çıkmış, yanına çekerek başarısına başarı katmış ve başta Esenyurt’ta olmak üzere hemşericilik üzerin de olmak üzere bir çok alanda kendine yol açmış ve seçimler de seçilmeyi başarmıştır. Peki bunlar olurken cemiyetçiler ne yapmışlar?
Kimi kuruldukları gibi kalmış, kimi kaz, pilav pişirmeye devam etmiş kimi iste ‘Güçlü Bir lobi’ parolası ile kendinden vermiş ve toplumunun fertlerinin siyasette de var olması için çabalar ortaya koymuş, tüm engelleme ve paçalara yapışmalara rağmen ‘Varım, varız’ demeyi başarıp, başta siyasi partilere olmak üzere kendisini her alanda ortaya koymayı başarmış. Kim bunlar dediğimiz de başta zaman zaman çok kızdığımız hatta düşman ilan ettiğimiz ve adına ‘Yahudi Lobisi’, ‘Ermeni Cemiyetleri’ hatta ‘Gürcü Mafyası’ yada ‘Karadenizliler’ dediklerimiz aslına dernekçilikle, federasyonculukla ve diğer adıyla lobicilikle yani cemiyetçilikle bugün değil şehirlerini, kentlerini, kasabalarını ülkeyi, dünyayı yönetme noktasına gelmişlerdir. Peki bu durumu algılayan, anlayanlar mı çok anlamayanlar mı? Bilmem ama insanların bir birinden haberdar olması için sanal ortamlarda kurulan gruplarda bir saniye bile durmayıp, hemen çıkanların çok akıllı sandıkları kendilerinin aslında o çok istenen lobicilikten uzak olanlardır.
Yani dernekçiliği, federasyonları, cemiyetleri anlamayıp, desteklemeyip, yetmez engelleyip iş yaptırmama çabası içinde olanların daha çok olduğu bir ülkenin he 24Nisan’da ülkeyi dünya nezlinde zorda bırakan Ermeni Lobisi karşısında yada Amerika dolarının altında ezilen taraf olduklarını anlamayanlardır cemiyetçiliğin nasıl yapıldığını, yapılacağını anlamayanlar.. Şevk kırmakta, moral bozmakta bir bir olan bu grubun yerinde pinekleyen, ‘küçük olsun, benim olsun’ diyenlerden başkaları olmadığı bir gerçek olan bu süreçte cemiyetçilik yapmak isteyenlerin de teslim olmaması, direnmesi hatta mevcut iktidar dahil cemiyetçiliğin önemini kavraması için mücadeleye devam etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Evet, zor bir o kadar da stresli bir iş olan ama daha dün karşısına MÜSİAD’ı kurup, öteledikleri TUSİAD’ı kabul eden ve içine girdikleri ekonomik sıkıntıdan çıkmak için yardım isteyen Erdoğan’a dahil herkese güçlerini kabul ettirmek için mücadeleye devam etmeliler. Çünkü bu ülkenin olduğu gibi dünyanın bir gerçeği olan cemiyetçiliğin aslında bir örgütleme stili olduğu ve bu örgütlemenin bu ülkenin kurtuluşuna büyük destek veren önce çete sonrasında ordu olanlar gibi yılmadan mücadele vermesi gerekir ki; cemiyetçiliğin nasıl bir güç olduğunu ortaya koymalıdır. Bunu yaparken de her işte olduğu gibi cemiyetçilikte de işin hiç kolay olmadığı, çeper dibinde fesatlık yapanlar dahil bir çok engelin olduğunu ve asıl işlerinin bu fesatları ve fesatlıkları aşıp, topluma kendisini kabul ettirmek gerekir.. Onun içinde cemiyetçiliğin nasıl yapılacağını ortaya koymak için mücadeleye devam etmek gerekir.. Bende onu yapıyorum, yapacağım.. Sizde onu yapın yapanlara destek olun derim..