Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler editorbet giriş

Fakir Yılmaz

Ayrılış kararı ve hüzün saati..

Benim, gazetemize, ‘Kalp krizi geçirten süreç’ manşetini atmama neden olan kalp krizi sonrası götürüldüğü hastanede olmadığı gibi cenazesinde de adı anılmayan eşiyle ne yaşadığı çokta bilinmeyen ve ya ‘Özel Hayat’ yada ‘Mahalle Baskısı’ denen sessizlik ve suskunlukla aramızdan çekip giden Sırrı Süreyya Önder’in cenaze törenine gidip, sanalda bol bol poz verenleri görünce bir zamanla kollarının altına aldıkları Cumhuriyet gazetesi ile gittikleri meyhanelerde siyah beyaz fotoğraflı pos bıyıklı, devrimcileri hatırlayıp, kendime kızıyordum. Çünkü ben ve benim gibi nicelerinin aslına birer faşo olan bunları tanımakta çok geç kalmıştık..
Evet, Önder’in mücadele ettiği partiye oy vermeyip, ölüsüne giden bu tipleri düşünüp, uydu üzerinde yayın yapan ulusal tv TEMPO TV’de canlı olarak yayınlanan ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı programımı yapmak için çıktığım yolda telefonuma gelen bir mesaj ile adeta yüzüme yediğim o kahpe tokattı his edip,, dalmış olduğum yolda kendime gelip, bir anda gerilip, az önce sanalda gördüğüm pos bıyıklı devrimci ağabeylere yeniden kinleniyorum..
Gelen mesajda daha önce Kılıçdaroğlu’na olduğu gibi bu kez de CHP Genel Başkanına saldırılmış ve daha yeni gözünden ameliyatı olmuş olan ve Sırrı Süreyya Önder gibi genel başkan olduğundan bu yana eşini çokta yanında görmediğimiz Eczacı Özgür Özel’in yüzüne çocuklarını öldürmüş, aile huzuru olmayan bir katil tarafından atılan tokattı sanki ben yemiş gibi kendime geliyordum. Ve katıldığım canlı yayında bu yönde gerekli cevabımı sıcağı sıcağına yüksek sesle tüm kamuoyuna seslenip, bu alçak saldırının Sırrı Süreyya Önder gibi barış elçililerince yürütülen sürecin öncekiler gibi bir kez daha bozulacağından korkuyor, panik içinde tanıdıklarımı sağı solu arıyorum..
Ama, TEMPO TV’de canlı olarak yayınlanan ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı yayında olduğu gibi burada da bir kez daha özür dilediğim Özgür Özel ve CHP’lilerin yaşanan bu alçak saldırı ardından Özgür Özel ile CHP’lilerin barış çağrılı sağduyulu açıklama ve davranışları ve buna yönelik mesajları ile oynanmak istenen yeni bir karanlık oyunu daha bozmasının rahatlığı ile yeniden kendi programıma ve haberlerime dönerken bu kez memleketim Ardahan’ın iyiden iyiye ayağa düşen stk’ların da yaşananlar ulusal gündemden daha beter bir halde olduğunu da görüyordum.
Çünkü, bağlı b ulunan derneklerin kongrelerini beklemeden al acele kongreye giden İstanbul’daki stk’lar gibi Ankara’da bulunan Göle Derneğinden sonra Ankara Ardahan Federasyonunda olduğu gibi İstanbul’da ki Göle Federasyonunda da hesap, kitaplarında olduğu gibi kongrelerinde de bir çok usulsüzlük olduğu yönünde ki iddialarla yerel gündem çalkalanıyordu.
Bunları bir daha ki yazı ve haberlerimize not edip, ‘Sanki bugün’ denecek,.’ başlıklı 2013 yılında yazdığım bir yazıma daha rastlayıp, dün yaşanan, bugün Önder’in vefatıyla bir kez daha hatırlanan ayrılıkların yarattığı atmosferin etkisiyle olacak ki içinde bulunduğum hüznün ağırlığıyla uzun süredir ayrı kaldığım Ardahan özlemini gidermeye başlıyordum.
Ve, ‘Ayrılış kararı ve hüzün saati..’ diye başlayan o yazıma dokunmadan bir de siz okuyun diyerek bir kez daha yayınlıyorum..
‘Ayrılış kararı ve hüzün saati..’
‘Daha dün gibi..’ diyerek bir günü daha geride bıraktığımızın farkına varmadan hayat denen bu yolda oradan, oraya kurumaya yüz tutan bir yaprak misali sürüklenirken bazen mutluluğun en güzelini, bazen de ayrılığın hüznü ile baş başa kalırız..
İşte bu duygularla ele aldığım yeni bir cumartesi yazısını ve gecesini de geride bırakıp, beni İstanbul’dan alıp, İstanbul kadar sevdiğim Ardahan’a götürmeye hazırlanan pazara merhaba demeye hazırlanıyorum.
Yaklaşık iki aylık Ankara ve İstanbul gezimin sonuna yaklaşmanın hüznü ile dolan kül tabağında art arda sönen sigara izmaritlerinin dumanlarıyla dolan odamda ki eşyalarımı toplayıp, ‘Ardahan’ denilince en çok okunan www.kuzeyanadolugazetesi.com adlı sitemizi güncelledikten sonra birilerinin yalandan ‘Yazı yazan, günlük yorum yapan gazeteci, aydın, desinler’ diye değil, her geçen gün biraz daha yorulup gözlük isteyen gözlerimin yorgunluğu ile ayrılık hüznü içinde yaşadığım sevdiklerimden ayrılmanın duygularını anlatmaya çalışırken, omuzlarıma çöken yoğun bir duygusallıkla ele aldığım yazımın nereden başlayıp, nerede biteceğini bende merak ettim.
Çünkü yazıma başlamadan önce dinlemeye başladığım şarkılarda sevilenlerden ayrılığın ne kadar zorluğunu anlamıştılar..
Çünkü hepsi dün dediğimiz yaşamın ne kadar hızla aktığını bir kez daha o yaşamın hüzünlü anlarını anlatıyordular.
Evet Ardahan’da ayrılırken görüp, şakalaştığım Engin Koç gibi dünün de artık olmadığını his edip, hüzünlendiğim bu saatte, İstanbul’da bulunduğum günler gibi 45 yıllık bir yaşamın tümünün hızla, bir şerit gibi nasılda hızla gelip, geçtiğini bir kez daha anladım..
‘Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime’ diye şarkısına başlayan İbrahim Tatlıses’in ardından, ‘Vakit doldu artık, bana müsaade’ diyerek beni yeniden Ardahan’a yolcu ediyordu, önceden tanıdığım, yeni tanıştığım dostlardan ayrılışı ve hüznü bir arada yaşarken..
Ve Ankara’dan başlayıp, İstanbul’da sona eren yolun sonuna bir kez daha geldik.. Evimden ayrılışımın, GAZETECİ isimli aracımdan uzaklaştığımın, boya kokusuyla en güzel gazetemi yaptığım matbaam da, eşim ve çocuklarım, gelinim kadar özlediğim torunlarımdan, ‘sen olmazsan da bu gazeteler çıkacak’ diyen ama ayrılışımdan bu yana manşetleri bana yaptıran ama artık her biri ailemin ferdi olan çalışanlarımdan ve güzelim, ama ekonomik ve sosyal olarak İstanbul kadar şansı olmayan Ardahan’dan uzak kaldığım günlerin sonuna geldik..
Gerek Ankara’da, gerek ise İstanbul’da bulunan ve her biri iki aydır derdimi çeken cefakar ablam ve ailesi gibi beni kendi ailesinin bir ferdiyim gibi karşılayan, ilgilenen, destekleyen dostlardan zorunlu olarak ayrılıp hüzünlensem de biliyorum ki; günlük yazılarımla, haberlerimle, gazetelerimle, sitelerimle, artık yaşamın olmazsa olmayanı olan internetin mailleriyle, facebookuyla, skypeiyile, twitteriyle, ceplere kadar giren telefonlarla ve dostluğun, arkadaşlığın en güzel şekilde his edildiği kalple hep dostlarla birlikte olmaya devam edeceğim, ‘Güzel insanlar, sevgili dostlar hepiniz hoşça kalın yeniden, belki de Ardahan’da görüşmek üzere ‘ derken..

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER