‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ sözünün gerçekleştiği sürecinin mimarları olan üç ‘oğlu’ soy simli siyasinin iktidarı ellinde tutanlarca hedefe konulduğunu, bunun gerçekleşmesi içinde en büyük yardım ve katkının da CHP’nin içine sızmış olan Kemalist ve ulusalcılar olacağını ve önce ‘Kaftancıoğlu, sonra İmamoğlu ve ardından Kılıçdaroğlu gönderilecek’ şeklinde ki iddialı ısrarım İmamoğlu ile Kılıçdaroğu’nun yer değişimi ile noktalandığı şu günlerde dikkatimi çeken iki önemli konuya bakmak istiyorum..
Birincisi, Kaftancıoğlu’na ‘Sen niye Mustafa Kemal’in askeriyim demiyorsun?’ diye sorup, ‘Zaten CHP’li değil, anarşisttir’ diyen Kemalist ve ulusalcı tayfanın dikkat çekici sessizliğidir.
Gerçi bunların çokta sesiz durmadıkları ama suyun altında durup, suyun yani süren yeni sürecin dalgalanmasını beklediklerini de anlamıyor değilim ama CHP’ye yönelik yaşananlara karşı çokta ses çıkarmadıklarını hatta memnun olduklarını ve kıs kıs gülmekle meşgul olduklarını da görmüyor değilim.
Evet, aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan AK Parti Genel Başkanının İmamoğlu’nun tutuklanması ile büyük dediği turptan artık bahsetmeyeceği sanılırken aynı Erdoğan’ın son grup toplantısında o bahsettiği büyük turpun hala heybede olduğunu açıklarken o torbayı dolduranlarında CHP’liler olduğunu defalarca söylüyordu.
Şimdi burada benim, beyazlanmış saçları dolaysıyla ‘ağ saçlı’ dediğim için ‘Ağ saçlıda tutuklanır mı?’ yaptığım bir habere dikkat çekmek ve o heybeye turp taşıyanların kimler olduğunu düşünmenizi istiyorum. Çünkü, ‘Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Son grup toplantısın da, ‘Bu yaşananlara neden olanın CHP’nin içinde gelen bilgilerin olması soncudur’ diyerek dikkat çektiği son gelişmeler ardından İmamoğlu’nun tutuklanmasına neden olan suçlamalar arasında bulunan CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda çekildiği öne sürülen para sayma görüntülerine ilişkin soruşturmada ifade veren Ardahanlı Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin’in de her an gözaltına alınıp, tutuklanabileceği öne sürülmekte.’ diye devam eden haberimde benim de sizin gibi ‘Kim bu CHP’liler?’ diye merak ettiğimi anlayacaksınız.

Bilmem ama 22 yıldır dinlediğimizden dolayı ne diyeceğini bildiğimizden olacak ki her konuşmasını canlı olarak vermek için yarışan bir yağcılıkla yayın akışlarını hemen kesip, kanalları değişme duygusunu frenleyen Erdoğan’ın bu yönde ki iddialarının siyaseten ve CHP’yi karıştırma amacı için olduğunu demekle geçiştirilemeyeceğini düşünenlerdenim.
Yeni gazeteci meslektaşlarımızın tutuklandığı ülkenin başta ekonomik olmak üzere bin bir sıkıntı ile baş başa olduğu bir süreçte asıl amacın gerçek gündemi unutturmak olduğu da söylenen AK Partili iktidar ile CHP’li muhalefet arasında yaşanan tartışmanın diğer unutturulmak hatta bozulmak istenen yeni sürecin yine bu Kemalist ve ulusalcılar olduğunu düşünen tarafın yani DEM’e yönelik bakışlıların, ‘Bu kavga bizimle alakalı değil, karışmayın..’ dediğini de not etmek gerekir.
Ve bunu söylerlerken Demirtaş’tan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e kadar gelen süreçte başta İmamoğlu olmak üzere kozmik odası ulusalcı, Kemalistlerle dolu CHP’lilerin Kürt Sorununda AK Parti kadar samimi bakmadığı tezini öne sürmeleridir.
Ve bu yönde ki bakışı güçlendiren en önemli konunda şu an devam eden ama yaşananlarla diğer bir çok sorun gibi ötelendiği ileri sürülen yeni Bahçeli destekli barış sürecinde beklenen affın CHP tarafından hiç dillendirilmemesidir.
Yani onca gazeteci meslektaşım gibi eski ANAP’lı mevcut CHP’li İmamoğlu ve karşılığında Ardahan’ın da olduğu Kent Uzlaşması ile seçilen Esenyurt, ve yine Kent uzlaşması suçlamasıyla hapiste olan Şişli ve yolsuzluk iddiaları ile tutuklanan Beylikdüzü ie Beykoz Belediye başkanlarının da aralarında olduğu binlerce insanın yerlerde yattığı cezaevlerinin boşaltılması ve iç barışta gerçek anlamda güçlü bir adımın atılmasını hiç dillendirmeyen CHP’nin ulusalcı ve Kemalistlerin baskısıyla ‘iç barış’ konusunda AK Parti kadar hiçte samimi olmadığını kanıt olarak gösteriyorlar.
Bu yöndeki kanıt denen iddialara bende çok yabancı bakmıyorum diyerek, ‘Bir genel af istemeyen bir muhalefet!’ başlıklı yazımı bitirmek istediğim bir sırada benim gibi Ardahanlı olan iki gazeteci meslektaşımdan biri olan Levent Gültekin’in telefon görüşmelerinin, yazışmalarının hts kayıtlarının savcılıkça istendiğini bizzat kendi yayınında duyarken hem üzülüyor hem de gülüyorum.
Ve dayanamayıp, sol yanımda duran telefonumu elime alıp, ‘Abi seni aramam nedeni o HTS kayıtlarında benimde olduğunu görülmesini için seni aradım’ diyerek kendimce destek olmaya, moral vermeye çalışıyordum.
Gerçi daha önce altı buçuk yıl başkanlığını yaptığım süreçte ARDAFED’in toplantı ve etkinliklerine davet etmemin yanında TEMPO TV’de ki ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı canlı yayınlanan programımıza konuk olması için kendisini bir kaç kez aradığım da hatırladığım meslektaşı Gültekin’i bir kez daha arıyor, ‘tutuklu veya görevi başında olan gazeteci meslektaşlarım gibi senin de yanındayım moralini bozma ve güzel gazeteciliğini izlemeye devam ediyorum’ diyordum.
Tabi bu arada Gazeteci Fatih Altaylı ile yeni barış sürecini hem dikkatli, hem özenli bir şekilde yürüten DEM’i sıkça eleştirmesi ile bilinen ama bir gazeteci vicdanı ile ‘Hakkını vereceğiz’ diyerek, ‘başkanları, siyasilerine yönelik onca suçlama ve iddialar arasında hiç yolsuzluk var mı, yada verdiği sözünden hiç kıvırtıyor mu?’ diyerek DEM’i anlatan güzel çıkışı ile bir anda DEM yakasının gündeminin ilk sıralarına çıkan Gazeteci Yılmaz Özdil’in arasında süren CHP’nin içinde yaşananlar konusunu da kendilerine ait yotube kanallarının aracılığı ile tartışmasına da bakarken, iki gazetecinin tartışmasını kendimce ölçüp, biçerken Erdoğan’ın, ‘torbayı dolduranlar CHP’lilerin kendisidir’ iddiasını güçlendiriyor gibiydi..
