Uydu üzerinden yayın yapan ulusal TV Tempo TV’de canlı olarak sunduğumuz “Gazetecilerle Gündem” adlı programımız öncesinde beni hazırlayan, ekibin başında gelen kuaförüm Ümit ile bu kez öğle yemeği atışmasıyla birlikte sohbet etmeye hazırlanıyorduk. Tam o sırada, İsrail’i yerle bir etmek için yere dökülen Colalarımızı ısmarladığımız bakkal Ercan kardeşimizin: “Duydun mu, Ankara TUSAŞ’ı basmışlar!” demesiyle şok olduk.
Bizi şoke eden bu haber üzerine bir yanda TV’deki haber kanallarını arıyor, diğer yandan da şokumuzu artıran saldırı öncesi berberde ve benim gibi tıraşa gelen müşteriler arasında yaptığımız sohbette, yaşanacak diye tereddüt etmiş, oynanacak bu tür oyunları da konuşmuştuk.
Ve Ankara’nın ardından, adının önüne Kahraman eklenen Kazan’da bu istemediğimiz, lanetlediğimiz, kınadığımız olay meydana gelmişti. Yani korktuğumuz başımıza gelmişti. Bu yaşananı, kim veya kimler tarafından gerçekleştirildiğini değil, hangi ülke veya ülkelerin katkısıyla olabileceğini tartışarak, canlı yayın eşliğinde yapılan saldırıyı nefesimizi tutarcasına adım adım izliyorduk.

Ben ise kuaförüm Ümit arkadaşımın adını anarak, Bahçeli’nin çıkışlarıyla yaşanan barış ortamının bozulup bozulmadığını düşünerek, bu son olaya hem yürekten üzülen bir insan, hem bir Kürt, hem de bir gazeteci olarak kanlı saldırıyı izlerken, diğer yandan da bu saldırıyı yayınlayan TV kanallarına, internet yoluyla sanala düşen fotoğraf ve görüntülerin nasıl olup da jet hızıyla havuz medyayı besledikleri ileri sürülen AA, DHA ve İHA aracılığıyla kamuoyuna servis edildiğini düşünmüyor değildim.
Çünkü o an bunun mümkün olamayacağı gibi, mevcut iktidarın basın ve medya üzerinde tuttuğu demokrasi (!) kılıcı olan iletişim başkanlığı ve her olayda jet hızıyla yayın yasağı getiren savcıların, hakimlerin olduğu bir ülkede, daha silahlar patlarken, bakanın bile “Rehineler var, şehitler var, tüm kapılarda baskın var” diyerek konuya tam hakim değilken, nasıl oluyordu? “Sanki” birileri de o sırada, hem de daha mermiler patlarken, insanlar yere düşerken içeride dizi ya da film çeker gibi kameraların çektiği görüntü ve fotoğrafları dışarıya servis ediyordu.

Evet, bunu fark edip internet daraltılmadan önce hemen “Bahçeli’nin barışa yönelik çağrısından bir gün sonra Başkent Ankara’da TUSAŞ’ta yaşanan ve hala devam ettiği söylenen saldırı anında içeride “ne hikmetse (!) jet hızıyla” dışarıya taşan foto ve görüntülerin paketlenmişçesine kamuoyuna sunulması da sorulmalı.” #gazetecifakiryılmaz
” mesajını yazıp, X platformuna attım ve soruyorum.
